Kadınların tırnak süsü her devirde "zamanın ruhu"nu ve sosyal eğilimleri yansıtmıştır.
Mesela kadim Çin'de tırnaklara sürülen her renk belli bir sosyal sınıf ve statüyü gösterirmiş.
Bizim coğrafyamızda parmak uçlarına yakılan kına ise güzellik arayışıyla dini geleneği birleştirir.
Modern çağın ojelerine gelince...
Hayır! Ansiklopedi metni yazmaya niyetim yok!
Fakat şu gelip geçen 2011 yazının meşhur su yeşili ojesi var ya...
Chanel 527 ile başlayan ve neredeyse her yaş ve sınıftan kadını etkisi altına alıp tırnaklarını süsleyen moda hani...
Onun altında yatan popüler kültür dinamiğe biraz göz atalım istiyorum.
Sabah programlarında küçük bir çocuk gibi şımaran sunucular, "şeker kız" tadında çekilen müzik klipleri, çocuk sesiyle konuşan pampiş büyükler kültürüyle su yeşili ayak ve el tırnakları arasında sıkı bir bağ var çünkü!
***
Bir tırnak rengi ki...
Kırmızı gibi "
yırtıcı", pembe gibi "
müşfik" değil.
Fransız manikür gibi fazlasıyla "
yetişkin" ve seksi değil...
Her zaman uyumsuz ve asabi genç kızların gönlünü çalmış siyah oje gibi "
gotik" de değil...
Kreşte boya hamurlarıyla oynarken parmağa bulaşmış gibi bir yeşil!
Bir tür "
masumiyet boyası" sanki!
Hem
kadınlığın zorluklarından, hem de yetişkinliğin sorumluluklarından tatlı ve yumuşak bir kaçış!
***
Bütün dünyayı etkisi altına alan bir
popüler kültür rüzgarı var.
Çocukluğuna dönemeyeceğini anlayan yeni yetmeler ve yetişkinler çareyi "
çocuksulaşma"da buluyorlar.
Daha 90'larda
Tokyo'da başlayıp
cep telefonlarına takılan pelüş bebekler, Hello Kitty'ler, rengarenk saçlarla bütün
Asya'ya yayılan bu rüzgar
(Kawaii kültürü de deniyor; Kawaii "sevimli" anlamına geliyor Japonca'da!) artık
Londra'ya, Paris'e, İstanbul'a kadar uzanıyor. Sonuç ne mi?
Dokunaklı bir şirinlik, mutsuz bir neşe,
aşksız bir romantizmle dolu haller tavırlar... Ve "
sakın beni aşkla korkutma, beni beğen ve benimle eğlen!" diyen tırnaklar...
***
Ajda Pekkan'ın ugg'ları, izdivaç programlarının sululuğundan, cinselliği "doktorculuk oyunu" gibi sunan medyadan kalkarak daha önce de sormuştum.
Yoksa "
büyümek" istemiyor muyuz?
İstediklerimizi "
kendi ayaklarımız üzerinde durarak" elde etmek yerine
şımararak elde etmenin kolaycı büyüsüne mi kapıldık?
Ya da yetişkin dünya
kasveti ve şiddetiyle gözümüzü mü korkutuyor?
Nedir bu trendi bu kadar etkili kılan?
Popüler kültüre hakim olan "
çocuksuluk" üzerine "Masumiyetin Ayartıcılığı" adlı devasa bir kitap yazan düşünür
Pascal Bruckner şöyle diyor: "
Çocuksuluk, sınırsız bir açgözlülük ve sınırsız bir güvenlik ihtiyacının sonucudur."