Hak etmek, hakkını almak, hakkını vermek...
Hakkı kalmak, hakkı olmak...
Hakkını helal etmek...
Bütün bunları gündelik konuşma dilimizde kullansak bile, tam olarak ne anlama geldiklerini unuttuk!
Yeni baştan öğrenmeye pek yanaşmadık!
Tabii, "hak" kavramının içinde yeşerdiği manevi iklimden kopartılmasının bunda büyük payı var.
Sonuçta...
Başaran haklı; başaramayan ise ya haksız ya da talihsiz sayıldı.
***
Geçen pazar köşemde küçücük bir not vardı. Torpillilerden nefret eden bir yığın insanın "
Evrenden Torpilim Var" kitabına ayılıp bayıldığını söylemiş ve bunun üzerinde düşünelim istemiştim.
Vay, sen misin bunu not düşen!
Evrenden torpili olsun isteyenler kızdılar bana. Böyle her şeye fanatik biçimde sahiplenme hastalığı var, malum.
Neymiş? O laf bir
espriymiş!
Pek şirinmiş!
Oysa bir iddianın merkezini oluşturan kavramlar basit bir espri veya metafor diye geçiştirilemezler.
Bu kavram tercihleri bize
çağın ruhu ve hayata bakışımız hakkında çok şey anlatırlar.
***
Baştan söyleyeyim...
Benim derdim
Aykut Oğut'la değil!
Oğut dikkat çekici ve çok satan kitaplar yazıyor; birçok insan onun kitaplarında moral buluyor.
Fakat burada durup "
torpil"in asla masum bir kavram olmadığını söylemek zorundayım.
Adı böyle olan bir kitap sizi baştan çıkartıyor; içinizden
"aman ne hoş" diye geçirmenize neden oluyorsa...
Altan alta...
Hakkınızı değil, kayırılmayı istiyorsunuz, demektir.
Diyeceksiniz ki, ama şu içinde yaşadığımız dünya zaten alabildiğine adaletsiz! Doğru!
Ama o halde...
Torpil peşinde koşmak yerine, madem bir inanca yaslanıyorsunuz,
Allah'tan şefkat ve şefaat dileyenlere bakıp ders çıkarmak daha doğru olmaz mıydı?
(Not: Ayrıca ele alınması gereken noktaya gelince... Binlerce yıldır Allah'a dua eden insanları şimdi "evrenden isteme"ye çağıran bu kitapların hemen hepsi uluslar arası bir kültür operasyonunun parçalarıdır. Nedir o operasyon? Şöyle özetlenebilir: Toplumsal zihni panteistik bir sekülerleştirmeye tabi tutmak!)