Şöyle sorsam size...
Diyelim, karşınıza rengârenk balıklarla dolu bir akvaryum çıktı.
Diyelim, balıkların bir sanat yapıtını andıracak kadar güzel biçimleri büyüledi sizi. Ağır ağır açılıp kapanan solungaçlarının hipnotik etkisine kapıldınız.
Diyelim, bu görüntüyü çok ama çok sevdiniz.
Ne yaparsınız?
Gidip hemen öldürür müsünüz balıkları?
"Ne münasebet yahu, saçmalama!" diyorsunuz içinizden, biliyorum.
***
Ama bir de şunu düşünün...
Florya'da yeni açılan
İstanbulAkvaryum'a çoluk çocuk gitmişsiniz.
6800 metreküp su hacmine sahip 64 tanktan oluşan dev bir akvaryumdasınız.
Yeryüzündeki bütün denizlerden toplanmış deniz canlıları var.
Harika bir ortam.
Çocuklar çığlık çığlığa! Nasıl da heyecan içindeler!
Bu güzel anı fotoğraf karelerinde dondurmak istiyorsunuz! Flaş kullanılmamasını isteyen uyarı levhaları ve anonslara aldırmıyorsunuz. Fotoğraflarınızı çekip eve dönüyorsunuz.
Sizin gibi binlerce ziyaretçi de aynı şeyi yaptığı için
birçok balığın telef olduğundan haberiniz bile olmuyor.
Oysa bu anlattığım gerçek!
***
Modernleşiyoruz ya...
Akıl sıra
"birey" olacaktık,
hoyrat bireyciler olduk.
"Benliğimizi" bulacaktık! Olmadı.
Bencil olduk.
Bireyin hem haklarını hem de hazlarını koruma altına alan toplumsal ölçüyü umursamaz olduk.
Vurup kaçan bireycilik; vurdumduymaz toplumculuk diyebileceğim tuhaf bir sentez yarattık.
Yukarıda anlattığım olay çok yeni, güncel ama çok sıradan bir örnek.
İşin
"öz"ünü düşünün...
Balıklar güzel oldukları için
flaşlarımızın öldürücü ışıklarına maruz kalıyorlar.
Ama ne önemi var! Çünkü o fotoğraf
bizim mutluluk fotoğrafımız! Mantık bu!
Akvaryumun biz oradan gittikten sonraki
"mutsuzluğu" kimin umurunda!
"Lütfen flaş kullanmayın" anonsları mı?
İtiraf edelim ki, ucunda ceza olmadıkça uyarılara uymakta zorlanırız; ceza olunca da mızıklanırız. Yalan mı?