"Başarı ve güç erkekleri çevresindeki kişilere karşı körleştiriyor."
Geçenlerde New York Times'da böyle bir haber spotu vardı.
"Eh, dedim" içimden okurken; "sanki onların başarısı ve gücü de çevrelerindekileri körleştirmiyor mu?"
Mesele orada değil!
Zaten birbirimize baktığımızda daha çok "kendimizi", kendi kafamızdakileri görürüz.
Hani "kendi kafamızdakiler" dediğimiz de, bir kova dolusu önyargı ve popüler kültür klişesidir çoğu zaman!
Mesele başka...
Mesele...
Başarılı ve güçlü erkeklerin saldırgan tutumları kendilerine hak görmeye başlamalarında...
***
IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn otel görevlisine cinsel saldırıda bulunduğu iddiasıyla tutuklanınca...
Önce
"acaba bu Sarkozy'nin gelecekteki siyasi rakibine bir komplosu olabilir mi?" kuşkusu uyandı.
Eh, kuşku uyandıracak çok şey vardı doğrusu.
Fakat tam bu olayın ardından aktör ve eski California valisi
Schwarzenegger'in bir hizmetçisinden çocuğu olduğu ve bunu on yıldır karısından sakladığı anlaşıldı.
Derken
İsveç Kralı'nın skandalı patladı.
Batı basınında işin rengi değişti; tartışma boyut değiştirdi.
Artık soru şu: Neden güçlü ve başarılı erkekler
"her istediğimi yaparım, kimse bana karşı çıkamaz" havasına girip saldırganlaşıyor?
***
Oysa bizim medyaya kalsa...
Olay basitti!
IMF Başkanı'nın başına bu işleri getiren
ya Sarkozy'ydi ya da viagra!
Hatırlıyorum da...
Sevgili Can (Dündar) bile hiç beklemeden köşesinde Strauss-Kahn olayının adını koyuvermişti:
"Viagra dejenerasyonu."
Sanırsınız ki...
İnsan cinsel arzuları uyanınca mutlaka saldırgan ve zorba oluyor!
Sanırsınız ki...
Hani
o küçük mavi haplar çıkmadan önce, erkekler güçlerini toplumsal
sınırları ihlal etmek amacıyla kullanmıyorlardı!
***
Şimdi Batı'da bilim adamları konuşmaya başladılar: Kimisi yüksek testosteron seviyesinden, kimisi "kitlesel hayranlık" duygusunun baştan çıkartıcılığından dem vuruyor.
Ancak Batı'da da, Doğu'da da, bizde de
bu konuları tartışırken çuvalladığımız temel nokta şu...
Gözlerimiz sürekli cinselliğe ve güce odaklandığından tecavüz, taciz ve cinsel yolla köleleştirme olaylarındaki
"şiddet" olgusunu göremiyoruz.
Oysa şu
bıyık altı gülümsemelerimizi ve dedikoduculuğumuzu bir yana bırakıp ilk iş olarak
erkek şiddetiyle yüzleşmek zorundayız.