Elizabeth Taylor'un şubat başından beri hastanede yattığı haberlerini okurken şöyle bir durdum.
Çağlar, ülkeler, kişiler, gerçekler ve öyküler bir anda birbirine karıştı ve şöyle bir tablo canlandı zihnimde...
Artık 78'ine gelen sürgündeki Mısır kraliçesi Kleopatra Los Angeles'ta bir kardiyoloji kliniğinde...
Çocukça mı geldi size?
Haklısınız ama çok iyi hatırlıyorum. Çocuktum.
Elizabeth Taylor'u Moda'daki Reks sinemasında Kleopatra rolünde izlemiştim ilk kez ve çarpılmıştım! Sonra çok uzun bir süre Elizabeth Taylor'la Kleopatra'yı birbirinden ayıramadım.
Minyon, hırçın, tedirgin ve kırgın bir aktris olarak Elizabeth Taylor'la tanışmam epey sonradır. TRT'nin sık sık siyah beyaz ekrana getirdiği "Geçen Yaz Birdenbire", "Kim Korkar Hain Kurttan", "Kızgın Damdaki Kedi" filmlerine ve o filmlerdeki Taylor'a vurulmuştum.
***
Onun gözleri
bir kadının bütün varlığının küçücük bir organa sığabileceğinin açık kanıtıydı.
Gözleriyle seviyor, gözleriyle sevişiyor, gözleriyle sokuluyor, gözleriyle kaçıyordu.
Hollywood'un ünlü erkeklerine sorarsanız, garip bir hipnozdu onun gözlerine bakmak.
Elizabeth Wurtzel modern toplumun ünlü kadınlara yaklaşımını incelediği
"Bitch/Kaltak" adlı kitabında ne güzel anlatır..
"Kimse daha önce
böyle mor, böyle mavi, böyle menekşe rengi gözler görmemişti. Dünya dışı bir
yaratık gibiydi. Sinemada zor ve önemli roller üstlenmeseydi, belki de herkesin ürktüğü, dokunmaya bile çekindiği
nadide bir kristali andıran, o yüzden kendi haline bırakılan kızlardan biri olurdu."
***
Çok güzel gözler sahiplerini çabuk eskitir, derler. Oysa
Taylor yıllar boyu ününü değerini ve gücünü korudu. (Jacqueline Bisset mesela, beceremedi bunu.)
Ya güçlü erkekler ve entrikaları? Onların kurbanı olmaktan kaçabilmek kolay mı? (Marilyn Monroe kaçamadı!)
Ve ah! Gelip geçen yılların bıraktığı acımasız iz! Hani insanı
bir gün Garbo gibi inzivaya çekilmeye iten şey! (Taylor bunu aklından bile geçirmedi.)
O kartondan bir
"ünlü" olmaktansa kanlı canlı bir
insan olmayı seçmişti.
Patırtılı gürültülü yaşadı.
Korkusuzca ve önünü ardını hesaplamadan âşık oldu.
Güzelliğine saklanmadı; güzel bulduklarının peşinden gitti!
Ne çok aşk, ne çok depresyon, ne çok hastalık ve kaza eskitti!
Son fotoğraflarına bir daha göz attım.
Tatlı bir büyükanne gibi... Torbalanmış yanaklarına hafifçe allık sürmüş! Objektiflere muzipçe gülüyor.
Ama
menekşe rengi gözlerinin gücü hâlâ yerli yerindeydi.