Sevgililer Günü yine gelip çattı ya... İçimden gülüyorum. Politika ve iş güç dışında kalan konuları "çiçek böcek edebiyatı" diyerek horlayan...
Önünden geçtiği çiçeklere bir an bile dönüp bakmayan...
Kendi bahçesini bahçıvanın ellerine teslim edip bir daha hiç ilgilenmeyen...
Ne çok adam...
O gün sevgilisine çiçek gönderecek!
Baksanıza, sırf Sevgililer Günü için yabancı ülkelere 40 milyon dal çiçek gönderilmiş. Ayrıca biz de hatırı sayılır miktarda tropikal özellikte çiçek ithal etmişiz.
***
Yok, Sevgililer Günü konusu açmayacağım!
İsteyen kutlasın ama benim aklım
"şimdi sevgili olduk, restoranları doldurduk" tarzı aşka meşke ermiyor.
Sözünü edeceğim şey, çiçeklerle ilişkimiz.
Farkında mısınız, bilmem.
Çiçekleri tanımıyoruz artık!
Hani gül ve lale olmasa halimiz harap!
Kadınlar bile vazoya taze çiçek koymak için her çiçekçiye uğrayışlarında adlarını yeni baştan öğreniyorlar. Çiçekler solduğunda adları da zihinlerden uçup gitmiş oluyor.
Oysa
büyükannelerimizi, büyükbabalarımızı düşünün...
Bir bir ve büyük bir zevkle sayarlardı çiçek adlarını! Sanki tam o sırada kokluyormuş gibi söz ederlerdi.
Hayatın bir parçasıydı çünkü bitkiler, çiçekler, böcekler.
Gündelik fakat asla sıradan olmayan bir parçası.
***
Hele erkekler!
Erkeklerin çiçeklerle kurduğu ilişkiler!..
Ömrü boyunca çiçeğe böceğe hiç bakmamış pek sert, pek hoyrat erkeklerin
"içeri" düşünce havalandırma penceresinin önündeki
menekşeye sevgili muamelesi yapmaya başlamaları mesela...
Belki ancak şiire, türküye tercüme edilebilir türden
mahrem bir derinlik taşır o ilişki!
Bir de emekli olunca
"artık çiçeklerle uğraşma vakti geldi" deyip küçük salonunun bir köşesini
botanik parkına çeviren erkekler vardır.
Daha önce de yazmıştım galiba... Çiçeklerin dile geldiğini ve o emeklilere şöyle bir şarkı söylediklerini hayal ederim hep:
"İçinde uyanan eski bir arzu/ dedi ki yıllardır aradığım bu/ şimdi soruyorum büküp boynumu/ daha önceleri neredeydiniz?"
***
Bana gelince...
Mahalleden bir kızı...
Ona hiç belli etmeden, adını bile öğrenmeye yeltenmeden, hiç ama hiç onu rahatsız etmeden fakat kararlı biçimde sever gibi seviyorum çiçekleri!
Bazen ders gibi çalışıyorum. Şekillerini, türlerini, adlarını öğreniyorum.
Ama kalp bu! Malum, bilgiyle değil, ilgiyle arası hoştur! Uçup gidiverir bütün öğrendiklerin!
Yine de çocukken
yara bere içindeki dizlerimin acısını teyzemin bahçesindeki gülleri koklayarak dindirdiğimi ve delikanlılık çağımda bir ilkyaz akşamı çardak altında şarkılar söyleyen
güzel kadınla hanımeli kokusunu özdeşleştirdiğimi hiç unutamıyorum.