Bu tevazu nasıl kendini inkâr etmek derecesine çıkıyordu?
Onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken, o kendisinin sizden başka olduğunu nasıl görmüyordu?"
Mithat Cemal yakın dostu Mehmet Akif'i biraz daha anlayabilmek için bu sorulara cevap aramıştı.
Öyle ya...
Mart 1921'de İstiklal Marşı'nın kabulü üzerine meclis kürsüsünde alkışlar eşliğinde Hamdullah Suphi Tanrıöver marşı okur ve vekiller onu ayakta dinlerken...
Bir adam mahcubiyetten başını kolları arasına almış, meclis sırasının üzerine yaslanmıştı.
Mehmet Akif'ti o adam.
***
Vefatının 74. yılı çerçevesinde anma programına katılan
Başbakan Erdoğan gençlere
"Akif sadece milli marşımızın, sadece Çanakkale şiirinin şairi değildir, Akif aynı zamanda bir mütefekkir, bir münevver ve gönül insanıdır" diyerek seslenmiş.
Doğrudur!
Fakat hem muhafazakâr kesim hem de Kemalistler
Akif'i dar kalıpların içine yerleştirip dondurmayı tercih etmiş, onun gönül insanı yanını görmezden gelmiştir.
Dünyasını hiç paylaşmadıklarına, hiç sevmediklerine bile değerini veren ve hakkını savunan biriyken
Akif...
Topluma hep çatışma noktalarıyla anlatılmıştır.
Milli Eğitim'in yaklaşımı da buna benzerdir.
Öğretmenler de, öğrenciler de sürekli onun şiirlerindeki gürül gürül sese odaklanır ama
düşüncesindeki derinlik ve sükûneti gözden kaçırırlar.
***
Oysa Akif'in çileli hayatına rağmen hep
kaya gibi sağlam kalan kişiliği çok şey anlatır bize...
Eserleri kadar çok şey...
Bugün Akif'in o yönünü öğrenmeye, bilmeye, anlamaya çok ihtiyacımız var.
Daima muhalifi olan
Hüseyin Cahit bile Akif'in 1933'teki vefatı üzerine şunları söylememiş miydi!..
"Ölümü karşısında hissettiğim hürmetle karışık teessür bana şiirlerinden gelmiyor. Hayatından geliyor.
Çünkü hayatında daha büyük bir şiir buluyorum.
***
"Gönül insanı Akif" deyince...
Beşir Ayvazoğlu'nun
"1924, Bir Fotoğrafın Uzun Hikâyesi" adlı kitabında aktardığı bir olay gelir aklıma...
Zamanın edipleri kendi aralarında toplanırlar.
Amaç
Akif'in kendisinden
Safahat'ı dinlemektir.
Fakat daha sonra "Han Duvarları"nın şairi olarak anılacak genç
Faruk Nafiz toplantıya katılınca, Akif ondan şiirler okumasını ister. Gece öyle sürer.
Sonuna doğru
Cenap Şahabettin, Mithat Cemal ve diğerleri hayal kırıklığı ve kızgınlıkla "yahu buraya seni dinlemeye geldik, ama Faruk Nafiz gecesi yaptık" deyince...
Akif,
"o çocuk buradayken, ben kendi şiirlerimi nasıl okurum, ayıp!" cevabını verir!