Bilmem, siz de benim gibi misiniz?
Hâlâ fotoğrafım çekilirken gülümsemekte zorlanırım. Üzerime tuhaf bir gerginlik gelir.
Aslında biliyoruz, kuşaklar boyu insanlar objektif karşısında gülümsemekte zorlandı, tutuk kaldı. Hele dişlerini göstererek gülümsemeyi hiç uygun bulmadı.
Eski resimlere, hele siyah beyaz çağının fotoğraflarına bir bakın, göreceksiniz.
Gülümsemeler belli belirsizdir. Kaşlar, gözler, bedenler kasılmıştır.
Herkes bir an önce çekimi gerçekleştirip objektif karşısından uzaklaşmak için tetikte bekler!
***
Çoktandır durum değişti..
Fotoğraf makinesi ortaya çıktığı anda...
Depresyondan kırılan, öfkeyle somurtan suratlar gülümsemeye geçiveriyorlar.
Hem de ne gülümseme!
Öyle manken, model işi değil! Hatta gülümserken güzel görünüldüğü için bile değil!
Yeni
poz kültürü bambaşka bir gülümseme üzerine kurulu!
Ne kadar tatsız, keyifsiz olunursa olsun, deklanşöre basılmadan hemen önce bütün dertler bir yana bırakılıyor. Sırt dikleştiriliyor; sonra hafifçe yan dönüp mümkünse dişler gösterilerek poz veriliyor.
Güçlü vaatlerle dolu ve gururlu bir gülümseyişle!..
***
Neden mi?
Çünkü o fotoğraflar
Facebook'a konulacak,
Twitter'da görücüye çıkacak.
Fotoğraflar artık basitçe bir
"hatıra" özelliği taşımıyor.
Fotoğraflarımız kimliğimiz, kişiliğimiz, hayatımız hakkında
bir hikâye ve güncel bir duyuru, bir ilan, hatta apaçık reklam!
İşte o yüzden
yeni bir gülümseme tarzı var.
Hani nasıl reklam sektöründe
cinsellik satıyorsa...
Sosyal medya âleminde de
mutluluk ve eğlencenin piyasası yüksek!
Poz poz gülümsemeler, o parlak dişler, o kahkahaya çeyrek kala haller bundan...
"Hayatımız" mutlu bir fotoğraf artık...
Ya da pek eğlenceli bir video...
Ama gerçekte
mutsuzluktan kırılıyormuşuz, ne gam!