Uyku deyince... Çoğu insanın aklına kan ter içinde uyanılan kâbuslar ve içinde "hayırlı işaretler" taşıdığına inanılan rüyalar gelir.
Uyumak ve rüya görmek...
Bu ikisi hem insan beyninde hem de insanlığın binlerce yıllık kültüründe birbirinden ayrılamazlar.
Bakın!
Uyumaktan korkanlara, uykuyu geciktirmeye çalışanlara yakından bakın!
Göreceksiniz ki, kötü uykuların karabasanlarından kaçmaya çalışıyorlar.
Bakın!..
Rüyalarını olur olmaz insanlara anlatıp duranlara bakın!..
Göreceksiniz ki, umarsız bir arayışa kapılmışlar: hayatlarıyla rüyalarını değiş tokuş edeceklerini sanıyorlar.
***
Benim gibiler...
Yani
psikanaliz geleneği ve felsefesinden beslenmiş olanlar...
Rüyayı zihnimizin gerisinde varlığını sürdüren
"karanlık uzaya" (bilinçdışı) açılan
kapı olarak değerlendiririz.
Gerçekleşmemiş dilekler, mutlaka bastırılması gereken arzular, varlığımızı kemiren iç çatışmalar...
Hepsi
bilinçdışımızda kuyruğa girmiş, bir rüyada canlanmayı bekliyorlardır sanki!
Ama bir dakika! Bütün bunlar bir yana...
Tek tek gördüğümüz rüyalarla ilgilenmek yerine çoktandır
rüya gerçeğinin işaret ettiği
hikmeti sorgulamaya başladım.
Bazen ben de kuvvetle o çok eski soruyu soruyorum:
Bizi ter içinde bırakan hayat bütün süsüne püsüne rağmen kötü bir rüya mı?
Uyuyor muyuz biz?
Ve her seferinde zihnimin içlerinde o hadis-i şerif çınlıyor:
"İnsanlar uykudadır, ancak ölünce uyanırlar."
***
Bütün bunları oturup yazmamın nedenine gelince...
Durgun yaz sezonunda dünyanın bütün sinema salonlarına canlılık getiren
"Inception/Başlangıç" adlı filmi seyretmiş olmam.
Yıllar önce
"Memento" adlı müthiş filmiyle gönlümü kazanmıştı
Christopher Nolan. Şimdi üzerinde on yıldır çalıştığı rivayet edilen filmiyle karşımızda.
Konu şöyle...
Dom Cobb (DiCaprio canlandırıyor) adında bir adam hayatını
başkalarının hayatlarına müdahale ederek kazanıyor.
Nasıl mı? Onları uyutup rüyalarına girerek ve rüyalarından fikir çalarak veya rüyalarına fikir yerleştirerek...
Bazıları
"yıllardır böyle dolu dolu bir film izlememiştik" diyor.
Doğru!
Inception'ın konusu çok ilginç ve zihin kurcalayıcı. Anlatımı çok akıcı ve çarpıcı.
Ama itiraf etmek zorundayım ki,
bütün hoşluklarına karşın bomboş bir film!
Rüya, bilinçdışı, uyku temalarını bozuk para gibi kullanıp harcamış
Christopher Nolan!
Çünkü belli ki, ölümden korkuyor!
Bütün film boyunca gerçek ölüme dokunmaktan vebadan kaçar gibi kaçıyor.
Oysa...
Ölümden korkanlar, uykuyu zerre anlayamazlar!