Sabah namazı sonrası...
Caminin hocası ve cemaatten birkaç ihtiyar sofranın başına oturmuşlar.
İhtiyarlardan biri genç müezzini çağırırken "bak simit var, peynir var" diyor. Sonra emin bir ifadeyle ekliyor; "her şey var!"
Filmden bir sahne bu.
Öylesine gelip geçiveren bir sahne.
Ama ben gelip geçemiyorum!
O "her şey var" sözü zihnimin içinde çınlayıp duruyor.
Göçüp giden ihtiyarlarımızla birlikte yeryüzünden silinme tehlikesi taşıyan bilgi...
Paylaşılan simit, peynir ve çayın "her şey" olduğu bilgisi.
Nice hayat sınavından sağ salim çıkmayı başarmış o derin ve güzel kanaatkârlık yani...
***
Nihayet
Uzak İhtimal'i seyredebildim.
Filmin üç senaryo yazarından biri olan
Tarık Tufan ve filmin her yanında emeği olan
İsmail Kılıçarslan sevdiğim arkadaşlarım.
Bu yüzden hem filmin çekilişi, hem de art arda ödüllere uzanışı sırasındaki heyecanlarını yakından izlemiştim.
Ama o arada ben de meraktan çatlayacaktım!
"Nihayet" demem ondan...
İlk olarak şunu söyleyeyim...
Film bittiğinde Rotterdam jürisinin karar gerekçesindeki
"sadeliğin zaferi" ve
"tutarlılık" ifadeleri filmle ilgili hakikate cuk oturmuştur.
***
Yönetmen
Mahmut Fazıl Coşkun olağanüstü bir sinema duyumuna sahip.
Sadece tek bir sahne bile bunu kanıtlamaya yeter: Müezzin Musa'nın ilk kez kiliseye girdiği ve Sahaf Yakup'la konuştuğu sahne!
Bir de filmin Avrupa kopyalarına
"Wrong Rosary" yani "yanlış tespih" adı konulmasına neden olan sahne var ki anlatılmaz, görülür.
Ne anlatıyor Uzak İhtimal?
Tophane Karabaş Camisi'ne tayin olan ve
hayatında ilk kez İstanbul'a gelen genç bir müezzinin kapı komşusu
Clara'ya dile getirmekte bile güçlük çektiği bir duyguyla bağlanışını anlatıyor.
Filmin kahramanlarını saysam, zihninizde bir tablo oluşur sanıyorum:
Rahibe Anna, onun bakımıyla ilgilenen İtalyan asıllı
rahibe adayı Clara,
müezzin Musa ve gizemli sahaf
Yakup Bey...
***
Şu iki saati hızla ve eğlenerek geçireyim diyenlere göre değil elbette
Uzak İhtimal!
Sinema salonunda geçirilecek iki saati
"içsel zenginleşme" imkânı olarak görenlerin ise kaçırmaması gereken bir film.
Ha... şunu da söylemeliyim.
Öyküye bakınca anlamışsınızdır
klişeler için her şey var ama tek bir klişe bile yok filmde!
Klişeler yerine bütün can acıtıcılığıyla sade hayat var.