Ayşe'nin (Arman) o mahalle senin bu mahalle benim dolaşıp izlenimlerini aktardığı dizi üzerine yazılmayan kalmadı...
Bir de ben konuya girmeyeyim diyordum.
Ama...
Tam bu noktada, işin özü, yani "kimlik ve kılık değiştirme gazeteciliği" üzerine bir çift laf etme gerekliliği var.
Bu tür gazeteciliğin en çarpıcı örneklerinden birini Nokta dergisinin 80'lerdeki o anlı şanlı döneminde gerçekleştirmiştik.
Yanlış hatırlamıyorsam, Ayşe henüz aramıza katılmamıştı o dönemde.
Ferhan Şensoy'un Orta Oyuncuları'ndan yardım almıştık.
Nazi SS kıyafetlerini giymiş oyuncular İstiklal Caddesi'ne çıkmış ve önlerine geleni durdurup kimlik sormuştu. Biz de olup biteni uzaktan izlemiş, not alıp fotoğraflamış ve ortaya çıkan tabloyu kapak yapmıştık.
Kimse "siz kimsiniz yahu?" dememişti.
Çoğu kişi tir tir titreyecek kadar ürkerek kimliklerini uzatmıştı. Ellerini duvara dayayıp üzerini aratanlar vardı. Üniformanın SS üniforması olduğunu bile fark etmiyorlar; sırf üniforma olduğu için boyun eğiyorlardı.
12 Eylül ortamının ruhu hâlâ egemenliğini sürdürüyordu ve gördüklerimiz eğlenceli değil, üzücüydü. Çok düşündürücüydü.
O röportaj çok gürültü koparmıştı.
Ama sonra yapılan benzer röportajlar gitgide yavanlaştı, hatta giderek gazetecilik parodisine dönüştüler.
***
Ayşe'ninki de bütün samimiyetine ve güçlü etkisine rağmen "eğlencelik" niteliğinde...
Birçoklarının da yazdığı gibi, Ayşe başındaki türbanla ÖSS sınavına girseydi veya bir kamu kuruluşunda çalışma başvurusu yapsaydı, iş değişirdi.
Ama yapmadığı için...
Şimdi elimizde sıcak yaz günlerinde eş dost sohbetlerine konu olacak bol malzeme var ama gazeteciliğin hayatımıza taşıyabileceği türden gerçek bir "enformasyon" ve izlenim yok!
"
Kimlik ve kılık değiştirme gazeteciliği" yapmak isteyenlere sözüm şudur...
Fabrikalara, inanç gruplarına, örgütlere girebiliyor musunuz? Görmediğimiz, bilmediğimiz kuytulukları gün ışığına açabiliyor musunuz?
Zamanında
Gunther Wallraf adlı bir Alman gazeteci vardı. Türk işçisi kılığına girerek çeşitli işyerlerinde çalışmış, yaşadıklarını aktararak Alman kamuoyunun suratına ağır bir tokat indirmişti.
Wallraf'ın vukuatları arasında bizzat mutfaklarında çalışarak
Amerikan hamburger zincirlerinin ipliğini pazara çıkartmak,
ırkçı parti kongresine Türk milliyetçisi olarak katılmak da vardı!
Tabii ki,
Wallraf'ın çalıştığı gazetelerle hep sorunlu bir ilişkisi oldu. Onun röportajlarının getirdiği sorumluluğu taşımak bir gazete yönetimi için hiç kolay değildi.
Bizdeyse gazete yönetimleri habercilik değil, eğlence; "iyi iş" değil, bol dedikodu malzemesi istiyor.
Böyle olunca "
arıza" çıkmıyor çünkü!