Çocukken metruk köşklerin ıssız bahçelerinde dolaşmaya bayılırdık.Her yanını sarmaşıkların sardığı, insan boyunu aşmış güllerin çalı çırpı halini aldığı o bahçelerde oynarken esrarlı bir heyecan sarardı içimizi.
Sonra bahçenin bir köşesinde yosun bağlamış süs havuzları ve suyu çoktan kurumuş fıskiyeleri çıkardı karşımıza.
Bir kenara oturur, saatlerce büyülenmiş gibi bakardım.
Galiba fıskiyenin sularının birden canlanıp yükselmesini hayal ederdim.
Mucizelere inanma huyum o zamanlardan mı bilmem!
***
Geçen hafta
Çeşme'deki şık villaların düzgün ve alımlı bahçelerinin önünden geçerken o çocukluk günlerim geldi aklıma.
Hani, dedim, su nerede?
Çeşmeler, küçük havuzlar, su kanalları nerede?
Ya fıskiyeler! Onlar neredeler?
Varsa yoksa yüzme havuzları!
Stil sahibi, berrak, baştan çıkartıcı yüzme havuzları!
Yüzme havuzu demek, konfor ve statü demek!
Ya da içine girilip keyif yapılacak jakuziler konduruluyor bahçelere...
Yani
mutlaka suya giriliyor.
Ama suya bakmak ve suyun sesini dinlemek bilinmiyor!
Fıskiyeye ise artık taşra kasabalarının kamusal alanlarına özgü derme çatma bir oyuncak gibi bakıyoruz!
Onlar da bir felaket!
En son bir taşra çay bahçesinde plastikten ve yeşil aydınlatmalı bir fıskiye görmüştüm!
***
Cennet imgesiyle şadırvanların yarattığı serinlik arasındaki simgesel bağ...
Fıskiyenin sesi ve görüntüsüyle evrenin
"zikir" hali arasındaki ilinti..
Bunların anlamı yok gündelik patırtı içinde...
Hatırlıyorum; eski bir rüya tabirleri kitabında "
rüyada fıskiye suyuyla ıslandığını görmek yapılan hayırlarla çok dua alındığına delalet eder" diye yazıyordu.
Acaba rüyasında fıskiyeli mermer havuz gören var mıdır hâlâ!
Durum şu...
İspanya gezisi yaparsak bir
Endülüs avlusunda fıskiye şırıltılarını dinlemek hoşumuza gidiyor...
Ama kendi bahçemize fıskiye havuzu yapmak aklımızın ucundan bile geçmiyor.
Çin'den ithal edilen
zen su çarklarıyla meditasyon yapanlar
fıskiye şırıltısının huzurunu bilmiyor.
Neden peki?
Üzerinde enine boyuna düşünmeye değmez mi?