Çay bahçesinden bozma gazinonun sahnesindeki esmer güzeli şarkıcı saçlarını şöyle bir düzeltir.
İşte bir Cumartesi "iş"inin daha sonuna gelinmiştir.
Dekoltesinin askılarını son kez çekiştirir. Dore ayakkabılarının topuk bantları canını acıtmaktadır ama yapılacak bir şey yoktur.
Nasılsa birazdan; yani son şarkının ardından çekirdek çıtlatıp gazoz içerek onu dinleyen ailelere veda edilecektir!
Bahçenin suratsız patronu ona ve "orkestra elemanları" na parasını ödeyecek; pansiyondan bozma motelin terasında dolunaya bakarak sabahlanılacak ve ilk vapurla İstanbul'a dönülecektir.
Şarkıcı bahçenin ortasındaki dans pistine benzer beton düzlüğe doğru yürür ve...
Son şarkı başlar...
Bahçedeki çınarların dalları arasından gelip geçen rüzgârın uğultusunu orgun sesi bastırır.
***
Ritim neşelidir.
Peki ama bütün bahçeyi ele geçiren
bu hüzün neyin nesidir?
"
Dudaklarında arzu, kollarında yalnız ben/sana bakan bir çift göz ben olayım sevgilim"
Güzel şarkıcı çoktan sönmeye başlamış bir aşkın kahramanı olduğunu ve
asla tutmayacak bir dileği seslendirdiğini bilir. Boğazına bir yumruk tıkanır.
Neyse ki, çok uzamaz şarkı...
Nakarat bölümünün sözsüz tekrarıyla finale gelinir.
Tam o bölümde
orkestra çılgınca hızlanırken o sahne arkasında kayboluverir.
Ardında doldurulması güç bir
boşluk bırakır.
Neden mi?
Çünkü iki saatliğine de olsa onu çok sevmişti dinleyenler. Erkekler âşık olmuştu, kadınlar hiç kıskançlığa kapılmadan kardeş saymıştı!
***
Göksel'in "
Mektubumu Buldun mu?" adlı son albümü beni alıp 70'lere ve 80'lerin başlarına götürdü...Yaz hatıralarıma, sayfiye manzaralarına...
Arkada hafif teneke orkestra ve biraz da Yeşilçam havalı bir "sound"; önde
Göksel'in buğulu sesi...
Ah, hele Sadettin Öktenay'ın "
Dudaklarında Arzu"su ve Teoman Alpay'ın "
Sen Bensiz Ben Sensiz"i!..
İlginç ve etkileyici bir albüm bu.
Unutmadan not edeyim: Albümün kartoneti de çok güzel!
Fotoğraflar o "eski" günleri çağrıştırıyor; İspanyol paça pantolonlar, sepetli bisikletler, sehpaları süsleyen oya işleri ve balkonlar...