"Çocuklar, bir araştırsanıza. Besteci yorumcu İsmet Nedim vardı eskilerden. Müthiş adamdı, Ağlama Değmez Hayat gibisinden harika şarkılar yapardı. Sağ mı, salim mi acaba? Nerededir, ne yapar, hâlâ kırgın mıdır müzik âlemine?"
Erdal Abi (Şafak) bazı bazı kurduğumuz iş çıkışı sohbetlerinden birinde böyle bir soru sordu ortaya.
Soruyu güya ortaya sormuştu ama hem yaşım hem ilgi alaka alanlarım gereği esas muhatap bendim belli ki. Kendisi de dahil, masadaki tüm arkadaşların bakışı bana döndü, yanıt bekleyiş başladı.
Neye yarar?
İnsan aklı nasıl da hızlı koşucu. Saniyeler içinde geçmişe ışınlanıp geri döndü zihnim. Yanıtı az sonraya saklayıp, bir hikâyeyle başladım cümleme. Dedim ki; Üsküdar Toptaşı'nda, Tabaklar Mahallesi nam mevkide evlerden biri. Ortaokulu yatılı mektepte okuyan evin erkek çocuğu hafta sonu için çıkmış, dönmüş mahallesine. Evden içeri girmiş ki anne baba kardeş hala yanı sıra bir de misafir oturuyor sofrada.
Her zamankinden daha bir coşkuyla karşılamışlar evde çocuğu. O, şaşkınlıkla; bu abartılı ilginin nedenini düşünürken, babası getirip bir 45'lik plak koymuş 13 yaşındaki çocuğun önüne. Kapağında adını ilk kez duyduğu bir genç adamın resmi altında bir de şarkı: "Neye Yarar?"
Sonra dinlemeye başlamışlar. Kısa süre sonra çocuk inanmaz gözlerle çevreye bakıp, kekelemiş: "Ama bu şarkının şiiri benim şiirimin aynısı!"
O an bir kahkaha patlamış sofrada. Çocuk daha da bir şaşırınca babası kolundan tutup oturtmuş yanı başına ve yanağını öpüp demiş ki:
''Güfte tabii ki senin evlat. Bak bu abiyi iyi tanı. O bir bestekârdır. Sürpriz yapalım diye senin şiir defterinden bazı dizeleri alıp ona vermiştik. Birini besteledi ve bize de danışıp okuttu yeni bir sanatçıya. Hem 100 liran oldu hem de şarkı yapılmış bir şiirin. Adın da plağın üstünde yazıyor. Durdur da bak.
Çocuk hemen pikabı durdurur ve bakar.
Şarkı: Neye Yarar
Söz: Savaş Ay
Beste: İsmet Nedim.
Okuyan: Selami Şahin.
Sahne tozu
Bu defa şaşırma sırası masamızdakilere gelmişti ki, Erdal Abi sohbetten talimat çıkartıp; "O zaman onu bulup, görüşmek sana farz oldu. Bekliyorum en kısa zamanda."
Sonrasında kısa bir araştırma ve raporumu sundum. "İsmet Abi hâlâ aslanlar gibi. Yaşadığı Berlin'de bir Müzik Akademisi'nde öğretim üyeliği yapıyor, piyasaya kırgın ama müziğe değil Erdal Abicim."
Erdal Abi şöyle bir düşünüp diyor ki; "Savaş sende bunca yaşanmış hikâye var, 'Sahne Tozu' diye bir köşe vereyim sana, yaz bakalım yuttuğun sahne tozlarından her bir zerreyi her bir seferde."
Nikâhsız aşk
Bugün size bir başka boyuttan merhaba dediğim köşenin tohumu böyle atılıp, çatladı işte.
Öyleyse yazının gerisini de aynı minvalden götürmek şart oldu.
Yine 60'lı yıllar, yine Üsküdar, yine aynı mütevazı ev. Anam o devirde Ağlatan Şarkıcı Şükran AY olarak rekorlar kıran plaklar seslendiriyor.
Evimiz, çoğu babamın dostu ahbabı olan bestecilerle dolup taşıyor.
Bir defasında boylu boslu, saçları dökük ama ince bıyıkları, kalın davudi sesiyle hayli enteresan bir başka bestekâr daha misafir geliyor eve. Art arda iki şarkı sunuyor bizimkilere. Adam konuşurken radyo açık kalmış da orada biri konuşur sanacağımız türden bir tarzı var.
Meğer esas işi tiyatroculukmuş adamın. Şehir tiyatrolarında önemli aktörlerden biriymiş. O heybetli bedeni ve kalın otoriter sesinden dolayı da en çok kral rollerine çıkarmış. O iki şarkıdan birini kabul ediyor ve plağını yapıyor anam. Adı "Ben Kimim'. Çok satıyor o plak da. Diğer şarkı da çok güzel ama o vakitler 'imaj' kavramı bilinmediğinden, uygun sözcüğü bulup buluşturan babama göre anamım 'sitili' değil. Çünkü sözlerinde ''Nikâhsız diyorlar, desinler' türünden 'tu kaka' şeyler var.
Böbürlenerek seyrettim
Yıllar geçiyor.
O besteci amcayla aramız çok daha iyi oluyor zamanla. İlgimi sezdiği için, Üsküdar Şehir Tiyatrosu'nda piyes seyredebileyim diye bir davetiye getiriyor bana. Tiyatro eve yakın. Teyzemle gidip seyrediyoruz onu kral rolünde.
Veee gün şu gün oluyor. Benim, o zamanlar büyük bir keyifle ve 'tanışırız' diye böbürlenerek seyrettiğim kralın, yani büyük aktör ve besteci, merhum Sait Ergenç'in oğlunu; yani Kanuni Sultan Süleyman Han'ı oynayan Halit Ergenç'i seyrediyoruz.
Padişah oğlunu da, kral babasını da bunca yakından tanımak bana çocukluktan bu yana yuttuğum 'sahne tozu'nun yaptığı bir torpil mi desek ne?