* Bodrum Devlet Hastanesi'nin bahçesindeyim. Cümle kapısının az altında başka bir giriş var. Orası sanki şehir çöplüğü. Eskimiş eprimiş yığınla şey oraya atılmış. Birbiri üstüne yığılmış çok sayıda plastik bidon görüp şaşırıyorum. Bazıları dolu bazıları boş. "Bunlar ne ola ki?"
* İçeriye giren bir küçük kapı daha var orada. Merdivenleri çıkarken tek bir engel yok. Bir anda servisin içinde buluyorum kendimi. İlaçların istif edildiği bir de oda var. Başında koruma, kapısında kilit filan hak getire. Yeşil reçeteyle satılan malum hapları edinebilmek için ölümü, öldürmeyi bile göze alabilen tipler geliyor aklıma, ürperiyorum.
* Zemin katın aşağısında çamaşırhanenin olduğu koridorları dolaşıyorum. O plastik bidonlardan her yerde var. Kapılar rüzgardan kapanmasın diye önlerine onlardan koyuyorlar mesela.
* Merdiven altlarında da üçer beşer atılmışlar. Sonra çuvalları görüyorum koridor boyunca. Tuz varmış içlerinde. Diyaliz hastalarının tedavisinde kullanılıyormuş. Tuz çuvalları ve içlerinde diyaliz seansında gereken saf sularmış onlar. İhaleyle alınmışlar. Şimdi oraya buraya atılmış olmaları sinir bozucu.
* Yangın dolabı çarpıyor gözüme. Hani kapağını açarsın itfaiye hortumu çıkar ya karşına. İşte o dolap. Açıyorum. Benim karşıma da ucu musluğa bağlı olmayan bir hortum çıkıyor. Dahası bir de kalın elektrik kablosu var dolabın içinde. Bunun tehlikesini anlamak için uzman olmaya da çarpılıp kömür olmaya da gerek yok.
* Özel hastanelerden birindeyim şimdi de. Trafik kazasında ağır yaralanıp yoğun bakıma alınmış bir yaşlı kadın için kan anonsu yapıldı radyolardan.
Sabaha karşı saat 01.00 sularında gidip bakıyorum ne olmuş diye.
* Kan vermeye koşmuş iki kişi var. Yatırmışlar kan alıyorlar kollarından. Biri oldukça genç. "Kız arkadaşımı barda bıraktım. Eğlenceye boş verdim geldim" diyor. "Ne kadar içtin?" diyorum, "İçtik biraz bir şeyler" diye yanıtlıyor.
* Alkollü insanın kanını mı vereceksiniz ağır yaralı hanıma diyorum. "Acil vaka" diyorlar. Kaza olalı 6-7 saat olmuş. Ama durum hala acilmiş. Ne diyeyim ki?..