Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SAVAŞ AY

Haber yapmaya ihtiyacın mı var abi?..

Çeşme'deyiz. Temmuz güneşi mıntıkayı 37 dereceye ayarlı börek fırınına çevirmiş. Ara ara esen rüzgar serinlik vermek şöyle dursun,
yüzüme gözüme lav püskürtüyor
amanın. Çeşme Meydanı'nın orta yerinde durmuş, bağlı iki balıkçı kayığı arasından limana giriş yapan yarış teknelerini fotoğraflıyorum. Şöyle 3-5 metre öteye bir karga konuyor . Yere dökülmüş ekmek kırıntılarını gagalıyor. Karizma kollamayı filan boş verip yere yüzükoyun uzanıyorum . Sıfır zaviyeden karga ön planda, arkasında balıkçı motorları, sonra masmavi deniz parçası ve dipte yarış tekneleri. Valla güzel kompozisyon.

Gölge etme
Kargayla arama bir gölge düşüyor birden. Belli ki biri gelip tepeme dikildi .
Gözümü vizörden kaldırmadan uyarıyorum gölgeciyi:
- Birader kenara kaçıl, gölgen resmime giriyor. Ani bir hareketle çıkıyor kadrajımdan gölge. Sonra kalkıp üstümü başımı silkeliyorum. Ve kimmiş o görüyorum.
- Ooo sen de bizdenmişsin delikanlı. Böyle bir makineyi boynunda taşıyan insan gölge düşürür başkasının fotoğrafına. Genç foto muhabiri biraz mahcup hallerde elini uzatıp tanıtıyor kendini:
- Ben falanca abi. İzmir'de filanca gazete için çalışıyorum.
- Memnun oldum. Sesim yüksek çıktıysa kusura bakma. Güzel bir kare vardı da.
- Estağfurullah abi. Asıl sen darılma. Görünce tanışayım istedim. Seni severiz biz.

İstirahattayım
ya
Sonra kıyı kahvesine oturup çay sohbeti yapıyoruz genç meslektaşla. Dereden tepeden, meslekten, genç gazetecilerden konuşuyoruz. Diyor ki:
- Bir şey soracağım kusura bakmazsan.
- Niye bakayım evlat. Sor bakalım.
- Abi sen niye büyük işleri kovalamıyorsun da böyle karga kuş karınca peşindesin.
- Bunlar iş değil oğlum. Keyif için çekiyorum. Hazır tatil saatlerindeyim.
- Yerlere yatmış fotoğraf çekiyorsun güneşin altında be abi. Senin durumundakiler plajlarda, teknelerde keyifte.
- Ne demek benim durumumdakiler?
- Yani abi yanlış anlama. Yeterince para kazanmışsındır mutlaka. Eh herkes zaten seni tanıyor. Artık böyle sıradan fotoğrafa, röportaja, haber yapmaya ihtiyacın yok ki senin. Yaz köşeni, bak keyfine.
Bunca iyi niyetine karşın yine de iğne olup batıyor sözleri derime. Dünyalığı doğrultup, adını duyurduktan sonra rölantiye alınacak bir meslek olduğuna inanıyor bu genç meslektaş demek ki. Kabahat onda değil ağabeylerinde, bizde yani. Dil döndürmeye çalışıyorum. İstiyorum ki dip duygusunu kavrasın gazeteciliğin.

Haber
olur mu?
- Evlat, öyle değil kazın ayağı. Bu meslek nüfus kağıdına değil, ciğerine işler insanın. Zamanla anlarsın ki; paranın, erkin, şöhretin şunun bunun topu yekunu devam sayfasına giren 2 sütun haberin, küçümen bir imzanın coşkusunu, keyfini vermez insana. Sonra sadece için değil kendi paşa gönlün için de taşırsın kameranı . Çevrede olup biten her şeye " haber olur mu bu " diye bakar durursun.
Havaya girip daha epey anlattım o delikanlıya. Etkilenir, duygulanır, kıssadan hisse çıkarır sandım. Kerameti kendinden menkul söylevim bitince hafifseyen bir bakış iliştirdi gözlerine. Dondurma kıvamında bir sesle noktayı koydu:
- Şiir gibi konuştun valla abi. Ama sendeki imkanların yüzde birine kavuşsam makineyi filan dolaba kilitler kendimi denize, kuma, özgürlüğe atarım.
Daha fazla bir şey demedim o lafları üzerine. Vedalaştık. Ben biraz daha oturdum o kahvede. Giderken arkasından baktım uzun süre. " İkimiz de birbirimizi hiiiç anlayamadık, yazık " diye düşündüm.
Sonra bir eski hikaye geldi aklıma. Aşağı yazdım. Okursanız sevinirim.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA