Muğla istikametinden Bodrum'a girişte tepelik var hani. Oraya gelince görürsün ki; kent ayağının altına ipek acem halısı gibi serili. Kaleler, adalar, yatlar, suratlar müthiş bir uyum içinde.
Hani tam o tepe noktada jandarma ya da polis pusu atar, giren çıkan araçları durdurur kolaçan eder ya... İşte anlatacağım öykü oranın tee eski halleriyle, mitolojik çağ yaşamıyla ilgili.
Mantık mı?
Mitoloji dediğin zaten efsaneler örgüsü değil mi? Oku, dinle, keyfini çıkart. "Olur mu öyle şey?" deyip mantık yürütmeye kalkma.
Bak ne diyor o efsane? Binlerle yıl önce, şimdi Bodrum namıyla anılan bu coğrafyanın kente giriş tepesinde (az önce anlattığım yer) tanrıların çevirmekontrol noktası varmış.
Çılgınlık
Oraya gelenleri sıraya dizer, akıllarını başlarından çıkartıp, kıvırıp, katlar bir köşede saklarlarmış.
Aklı alınmış başlarla şehre akan eski devir insanları, her türlü çılgınlığı, delişmenliği yapar, çılgınca eğlenir, yorulup takatten kesilince de dönüş yoluna koyulurlarmış.
Sıla
Herkes tepedeki o kontrol noktasında, tanrılara emanet bıraktığı aklını yeniden başına alır, öyle gidermiş sılasına.
Gazetelerde, televizyonlarda çıkan Bodrum haberlerine bakınca binlerce yıl öncesinden bugüne değişen bir şey yok gibi görünüyor.
Dert yok
Sanki yığınla insan, o malum tepedeki düşsel vestiyere aklını bırakmış, akılsız vaziyette inmiş aşağıya.
Dert yok tasa yok, gam yok kasavet yok.
Vuranlarla patlatanlar, çalanlarla oynayanlar, öpüşenlerle sevişenler, şeyedişenler, bozulanlar, çözülenler yeniden dizilenler.
Müzikler desibel firarı, içkiler memba suyu akışkanlığında . Derya içinde yüzüp deryadan bi haber balık misali; ne memlekette, ne de tüm evrende olup biten hiçbir şey ırgalamıyor o güruhu.
Bana ne?
Değerli meslektaşlar da bu umursamazlık yangınlarında koca birer körük gibi kullanıyor kameralarını.
Köpük şovların, cıbıldak kare cambazlıklarının kilosu ucuz pazarlanışları. "Kim kimle nerde şaaptı? Dakika ve skor nedir? Devrisi gün kiminle kim çıt çıtlandı? Kim gördü, ne dedi?" yıvışıklığının tetikçisi olmazlarsa şefleri fırçalıyor onları malum.
Hangi genç magazinciyle konuşsam onlara da baygınlık gelmiş artık bu işleri kovalamaktan. Bir an önce yaz bitsin, el ayak çekilsin, yaşam normale dönsün istiyorlar.
Magazinci isyanı
Sonra işlerine yansımayan öyle şeyler anlatıyorlar ki kulağıma, ben diyeyim Sodom ve Gomore muhabbeti. Siz deyin Pompei'nin son günleri.
Popülist muhabbet yapıp kafa törpüleyeyim diye yazmıyorum bunları. " Kim ne istiyorsa öyle yapsın, öyle yaşasın " der geçerim, bana ne?..
Ama 30 yıldır Bodrum'un her slalomunu gözlemiş biri olarak, içimi ezen şeyleri söylemezsem ayıp olur.
Aşağıya biraz çiziktirdim. Okuyun bakalım hak mı vereceksiniz yoksa nanik mi diyeceksiniz bana.