Çok sinirlenmiş çoook. Haluk Bilginer'in Tatlı Hayat dizisinde kızıp köpürdüğü anlar var ya. Hani Haluk saçı başı bir yana savurarak; "Bu ne benden sonra tufancılıktır? Bu ne, ne hakla otuz beşe baklacılıktır?" filan tarzında isyan edişi, arızaya geçişi var ya, aynen de o ses tonuyla bağırıyor telefonda asistanlarıma. Öyle de güçlü bir ses ki, ben oturduğum yerden rahatlıkla duyuyorum telefonun kulaklığından fışkıran zılgıtı. Aklını benimle, benim cehaletimle bozmuş, diyor ki; "Bu nasıl olur kardeşim, bu nasıl olur? Adamı oraya yazar diye koymuşsunuz. Cehalet paçasından akıyor."
Aslanım benim
Konuştuğu kadın (Tuba Altıntop'u kastediyor) aslanın dişisine kaplan diyor. Onu öyle zannediyor. Savaş Bey... Bey demek de doğru mu bilmem ya? Savaş efendi de aynı zekâ ve bilgi düzeyinde olduğundan hiç itiraz etmeden dinliyor o kızı. Aslanın dişisi kaplan olur mu hiç kardeşim? Aslan başka kaplan başka... Sadece bu mu? Gelen telefonlar, fakslar, e-mailler tonla. Bakın birkaçını aşağı yazayım da benim cahil cühela hallerimi, bu değerli okurların ise nasıl birer kül yutmaz bilgi küpü olduğunu anlayın.
Helin Avşar söyleşisi üzerine
Adapazarı'ndan Tevfik Bey şöyle sıralıyor itirazlarını Helin Avşar söyleşisi üzerine:
"Neresinden neyi düzelteyim bilmiyorum. Koskoca SABAH gazetesinde çıkan tam sayfa bir konuşmanın içeriği ve hataları beni derin düşüncelere sevk etti. Savaş Bey, siz de buna çanak tuttunuz ve yanlışları görüp itiraz etmediniz (haddim değilse de öneriyorum, sanırım sizin de biraz kitap karıştırmanız gerek). Sıralarsam hatalar şunlardı:
Hobi fobi tut topi!..
Helin Hanım hobi ve fobiyi birbirine karıştırdı Savaş Bey'den çıt yok. Hobi tutku, fobi korkudur en basit misaliyle. Ayrıcana da Atatürk'ümüz ve çalışma arkadaşları Cumhuriyet'i 1953'te değil 23'de kurdular. Tarihimize biraz daha sahip çıkalım lütfen. Bir de köpek balıklarının olduğu bir yerde (Mısır'da) dalış yapma turizmi olduğu kocaman bir palavradır. Geçen yıl akrabalar ve eşimle biz de oraya gittik, öyle bir durum yok."
Seren Serengil'e sitem
Bir başka e-mail Ankara'dan. Bir lise öğretmeni yazıyor ve diyor ki;
"Seren Serengil çok değerli bir babanın kızı olabilir. Ancak kendini tam da yetiştirememiş. Menderes ve arkadaşlarının idam edilmelerinin tek sebebi ayakkabı boyası olayı değildir. Bu meselenin kökünde ve kökeninde çok daha değişik mülahazalar vardır. Ayrıca 27 Mayıs bir ihtilal değil inkılaptır. Bir de büyük bir eğitim kurumu olan Sorbonne'u sırf kafiye tutuyor diye Savaş Bey'in Şarbon hastalığıyla birlikte anması en azından eğitime bir saygısızlıktır.
Eğitim küreseldir
Şimdi siz Fransız Sorbonne Üniversitesi'nin (Küçük yeğenim orayı kazanmıştır) yabancı bir kurum olduğunu, neden böyle hassasiyetle yaklaştığımı sorabilirsiniz. Fark etmez. Eğitim evrenseldir ve biz eğitimciler bu tarzı çok iyi bildiğimizden Hasankale'de bir ilköğretim okuluyla Fransız fakültesini aynı kefede görürüz. Eğitimde dil, din, ırk ayrımı olmaz Savaş Bey. Topluma mesaj veriyorsunuz, iyi verin. Kırmış olabilirim ama özür dilerim. Doğru söylemeyi siz de seversiniz. Çalışmalarınızda başarılar."
Yine Tuba Altıntop
Bir hanım okurum da şöyle bir eleştiri notu göndermiş:
"Savaş Bey... Adım Nagehan. 32 yaşında evli 2 çocuklu bir ev hanımıyım. Ancak bu demek değildir ki kendimi yetiştirmedim. Kurslara katıldım (seramik, daktilo gibi) ve başarı sertifikalarım var. Şimdi siz soruyorsunuz; "Alman mı? Hani Romandılar." Çok güzel sordunuz. Çünkü "Edirne uyruklu" demişti Rafet El Roman için. Edirne'de yaşayan herkesin uyruğu Roman değildir bu bir. İkincisi de Roman da olsalar insandırlar. Ve bu hanım bunu bilmeden evlendiyse daha sonradan mı aklı başına geldi? İnsan evlendiği bir kişinin (kim olursa olsun; ister şöhret ister her ne şeyse) kim olduğunu, cibilliyetini, soyunu, kökünü araştırmaz mı? Bir kayınvalide gelinine maydanozun hesabını soramaz mı? Bu, oğlunun parası için değil yeni bir gelini tasarrufa teşvik etmek için yapılmış olamaz mı?
Ekonomik durum
Fakir bir ülkeyiz. Ben lise okumasam da biliyorum ki, halkın geliri düşük. Bugün bir maydanoz deyip geçemezsiniz, bulamayanlar da gırla. Bir büyük, kayınvalide de olsa büyüktür. Yani hemen kaynanalık yapıyor dememek lazım. Keşke; "Peki anneciğim. Haklısınız" deseydi, mevzu kapansaydı. Bizler; yani Anadolu kadınları biraz böyleyiz. Büyük karşısında saygılı dururuz ve bu bize kaybettirmez, kazandırır. Ben şahsen ve arkadaşlarım da dahil olmak üzere, kayınvalidelerimizle tek kere kavga etmedik. Çünkü buna sebep var. O ki bizim aşağılardan almamız hiçbir vakit üst perdeden bağırıp çağırmamamız; yine de Tuba Hanım'ın başına gelenlere üzülmemek elden değil. Biraz vakit geçerse Rafet El Roman da hatalarını, sevaplarını anlayacak ve elinde bir demet çiçekle koşup gelip eşini kucaklayacaktır. Bu konudaki çabanızı ben de destekliyorum, her şeyden önce bir anne olarak."
Hadi ben kaçtım
Şimdilik eleştiri yağmurundan birkaç damla sundum size. Kısmet olursa bu "Anlat Savaş Abi'ne" muhabbetlerini bir kitapta toplar sonuna da bu değerli eleştirileri peşi peşine koyarım. Haydi şimdilik eyvallah, sosyete dilberi Billur Kalkavan'la yapacağım söyleşi için acele çıkıyorum. Hepinizi öptüm canım okurlarım...