Hababam Sınıfı deyince akla Rıfat Ilgaz geliyor ama, bir haksızlık da beraber geliyor sanki. Ustaların ustası Rıfat Ilgaz'ın diğer eserleri, edebiyat sevdalılarının dışındaki kalabalıklar tarafından ya hiç bilinmiyor ya da az biliniyor. Gazetecilik tarafı da ona keza. Oysa Babıali'nin, yani "Bizim Yokuş"un emektarlarından Rıfat Ilgaz Usta.
Tatlı mizah
Zaten "Yokuş Yukarı" adlı kitabını alan, okuyan, ustanın Babıali anılarına rastgelince hemen anlıyor durum vaziyetini. Çınar Yayınları'ndan çıkmış bu kitabında Ilgaz o yılların Cağaloğlu çevresini, gazetecilik dünyasını, unutulmaz gazete patronlarını, ünlü içki evlerini, Orhan Veli'den Cahit Irgat'a, Arif Dino'dan Orhan Kemal'e kadar birçok sanatçıyı tatlı bir mizah havasında anıyor, anlatıyor.
Akbaba
"Şeytan'da çıkacak yazılarım için..." Bu yazılar, çekmecesinin gözünde özel bir zarfın içindeydi. Çıkardı zarfı, eliyle şöyle bir tarttı. Karıştırdı:
"Git Ahmet Bey'e, versin!" dedi. İş karışmasın diye de hemen ekledi: "Şeytan için değil... Akbaba'da çıkacak ilk yazın için versin avansı... Yüz lira... Yeter yüz lira!" Sanki para ona lazımdı da biliyordu yüz liranın yeteceğini.
Çıkarken: "Duydun değil mi gürültüyü" dedi. "Edepsiz, benim kim olduğumu bilmiyor daha. Rıfat'cığım, sen söyle, Allahaşkına! Edebiyat öğretmenliği yaptın! Beni bilmeyenleri sınıfta bırakıyordun diil mii!?"
Bilmemek olur mu yav?..
Az önce içeride bir gençle yaptığı çekişmeden söz etmek istiyordu. Doğruydu söyledikleri. Türk şiirinin Beş Hececisi'nden biriydi Yusuf Ziya Ortaç... Ben Hececiler için öğrenci çaktırmamıştım ama, bugün Ziya Bey'i bilmeyene Halit Kıvanç'la Orhan Boran puan vermiyorlar yarışmalarda...
Bir gün bizim Akbaba yönetim evinde karikatüristlerin çalıştığı odanın kapısında şöyle bir tabela okudum: "Buraya ziyaretçi giremez!." Demek karikatürcülerin özel ziyaretçileri, işi azıtıp sayın patronu rahatsız etmiş olacaklardı. Nasıl katlanacaklardı bizim karikatürcüler ve onların yakın arkadaşları bu yasağa! Biçimine getirip en kısa zamanda indirilmeliydi bu yasak yaftası. Ya da daha başka bir oyun, bir incelik gerekirdi. Bambaşka bir çözüm yolu...
Bize bol bol Ziya
Karikatürcü zekâsı, hiç mi Cafer Zorlular'ın, Semih Balcıoğlular'ın, Zekiler'in, Mim Uykusuzlar'ın, Ferruhlar'ın, Nehar Tüblekler'in işine yaramayacaktı? Bu zekâ hiç mi kendi özel işleri için geçerli olmayacaktı, şöyle bir dakikalığına işte o beklenen zekâ, kendini göstermişti. Bir fırçanın ucuyla "Ziyaretçi"nin "...retçi"si karalanacak, geriye Ziya kalıverecek... Veee tabela da şöyle oluverecekti: "Buraya Ziya giremez!"
Ah görseydim bu tabelayı Ziya Bey ilk kez okurken!.. Duydum ki elli yıllık Akbaba kapanmış! Karikatürcülerin odasına ne Ziya giriyormuş artık, ne oğlu ve karikatürcülerin özel konukları...
Kızanlar, darılanlar
Rıfat Ilgaz Usta bu yazıları yazdığında darılanlar, kızanlar olmuş. Ama yazılardaki gerçeklik payını da kimse inkâr etmemiş. Fazla abartıya kaçtığı bazı yerler için de "mizahın hoşgörüsüne" sığınmış Ilgaz. Böylelikle en alttan tırmanmaya başladığı yokuşun ne kadar dik olduğunu, bu yokuşu aşmak için nasıl bir soluk gerektiğini, diğer yokuşlara göre tek ayrıcalığının, dönüşü olmadığını anlatmış hep.. Ha bir de, bu yolda yürür gözükseler de tırmanışlarını kendi beyin, bilek, yürek gücüyle değil, kolları iki yandan tutulup taşınanları, arkadan dayanılanları, omuzlananları yazmış. Acıları bal eylemiş. "Yakınma yoook!.." demiş. Nur içinde yat Rıfat Hoca...