Günün birinde Medrano Sirki geldi İstanbul'a. Beşiktaş'a çadırlarını kurdular. İlkokul 1. sınıf talebesiydim. Hep birlikte sirke gittik ailemle. Sirk çadırından içeri girer girmez büyülendim. İnanılmaz bir atmosfer. Işıklar, trapez, kostümlü oyunculardan gözlerim kamaştı. Sonra nasıl oldu bilmiyorum ama ben de kendimi bir anda sahnede buldum. Müzik çaldı ve ben dans ettim dakikalarca. Alkışlar, büyük bir tezahürat, ortalık yıkılıyordu adeta. İnanılmaz derecede mutluydum. Ve o an kararımı verdim. Mutlaka sahnede olacağım, mutlaka sanatçı olacağım dedim.
Yeni Hülyalar'a doğru
İşte Hülya Koçyiğit'le yapılan eski bir söyleşiden cımbızladığım cümleler bunlar. Niye mi yazdım? Niye olacak; şehre yine Medrano Sirki geldi. Levent taraflarına çadırı kurdu İtalyanlar. Belki yine gidenler belki yine bu büyülü dünyaya öykünüp sanata adım atan bebeler olur. Yeni yeni Koçyiğitler fena mı olur? Gerçek sanatçılara onca ihtiyaç olan şu iklimde, yeni yeni Hülyalar doğsa ne güzel olur...