Fenerbahçe sevgisi yaman bir sevgi. Önceki gün oynadığımız Ankaragücü maçında bunu bir kez daha ve çok çok iyi anladım.
Nasıl mı? Okuyun hele...
Gizli saklı da değil
Stada geldiğimizde ise 8'den 88'e herkesin sarı laciverte kesmiş sevdasını tüm görkemiyle gördük. Ayrıca maç sırasında coşup taşarak bir şey daha gördük ki, neredeyse kaybedip, elveda şampiyonluk diyeceğimiz maçı 12. adamın, yani seyircinin desteğiyle aldık. "Futbolda teşvik primi var"
diyenlere işte kanıt, işte örnek. Fenerbahçe, 3-1 kazandığı Ankaragücü maçında en büyük teşvik primini hem de öyle gizli saklı falan da değil, herkesin gözü önünde, uluorta aldı. Seyirci bitmez tükenmez desteğiyle baştan sona takımı öyle bir "teşvik" etti ki, trilyonlar söz konusu olsa bu azmi, enerjiyi veremezdi oyunculara.
Çok özel görüntüler
Maçta olup bitenleri zaten gördüğünüz, çok sayıda meslektaştan yorumlar okuyup duyduğunuz için o kısma girmeyeceğim. Ama maç sonunda, tribün katından otoparka inen asansör kapısını ille de anlatmalıyım size. Çünkü o kapıda Fenerbahçe sevgisinin ne demek olduğunu kanıtlayacak başka görüntüler var.
Mehmet Yılmaz Denizli'ye
Örneğin; Mehmet Y. Yılmaz orada. Yüzüne, hareketlerine bakan Milliyet'in Genel Yayın Müdürü olması şöyle dursun, Söğütlüçeşme civarında örgütlenmiş bir grup haso
Fenerli'nin önderi sanır. Öylersine kıpır kıpır, öylesine taşkın, coşkulu çünkü. Daha
maç biteli 5 dakika olmuş o işi gücü
bırakıp Denizli deplasmanına nasıl gidecek, onu anlatıyor bize.
El Fetih'ten Saraçoğlu'na
Ya Cengiz Çandar'a ne demeli. 1976 yılında, o zamanki Vatan Gazetesi'nde tanımıştım onu. Yeni yetme solcu gençler olarak idol gördüğümüz 5-10 "abi" den biriydi o. Lübnan'da, El Fetih Kampları'nda geçen hareketli günlerini anlattırmak, bir dolu şeyi ona danışmak, yanında durup fotoğraf çektirmek filan acayip keyiflendirirdi bizi.
Daha sonra özellikle de dış politikada uzman bir yazar, handiyse bilir kişi olmuştu. Ama o ciddi, o karizmatik adam bile tam önümde zevkten dört köşe hallerde seviniyor, ağarmış saçı sakalına rağmen 18'lik delikanlı canlılığıyla ve üzerinde Fenerbahçe formasıyla salınıyordu ortalıkta. Helal çektim içimden Cengiz Abi'ye...
Yaşa Fenerbahçe
Sonra arkamı bir döndüm ki Cavit Çağlar neredeyse zıplayıp oynayacak olduğu yerde. Gelen giden herkese
"çaak" diyor, el çarpıştırıyor. Az ötede ise basketçi İbo'yla yavuklusu Demet Şener birbirlerine daha bir sokulgan, daha bir sıcacık sarılmış seke zıplaya koşuyorlar koridorları.
Dedim ya, her şey çok güzel, her şey mükemmeldi o gün maçta. Hele 8 yaşında bir kız çocuğunun yanında bizi mahçup etmeyen, çünkü; maç boyu tek bir ağızlarından tek bir küfür sözcüğü çıkmadan oyunu izleyen taraftarlarımız her şeyden, herkesten mükemmeldi. Öyleyse bir kez daha ve ta yürekten haykıralım; Ya-şaaa Fenerbahçeee!..