Kıbrıs Türk Gazetecilerinin duayenidir Metin Çatan. Dış Basın Birliği'nde yıllar sonra karşılaşıyoruz ve hasretle kucaklıyoruz birbirimizi. Bina Ledra Palas'ın hemen yanı. Elimden tutup arka taraftan bahçeye çıkarıyor beni.
Diyor ki; - Özlemişindir savaş alanlarını. Bak burası Yeşil Hat. Rum'la bizi burası ayırır. Şuraya kadar yürüteyim seni, daha ötesine geçemeyiz.
O dar yolu yürürken, solda harap bir bahçe içinde belli ki bir zamanlar yörenin en fiyakalı villasıyken virane olmuş binaya bakıyorum. Metin abi açıklıyor:
- Doktor Zayit'in villasıydı. Harp patlayınca öylece bıraktı gitti evini adam. Çoluk çocuğunu zor kurtardı.
Sonra Kıbrıs'ın en afili oteliyken şimdi orta yerde kalan ve artık Birleşmiş Milletler personelinin barındığı Ledra Palas'a takılıyor gözüm. Duvarlarında hala 74'de, makineli tüfek, şarapnel ve uçaksavar mermileriyle açılmış oyuklar, kovuklar duruyor. Bu ağır yaralı haline inat, balkonlarından yıkanıp, kurumaya bırakılmış şortlar, plaj havluları, mayolar görülüyor.
Alıştık bir kere
Tam Rum polisinin bulunduğu noktaya geldiğimizde bir kadın sesi duyuyorum arkamda:
- Merhaba Savaş Bey. Hoş geldiniz.
Dönüp baktığımda çok hoş, genç bir hanım ve elinden sıkıca tuttuğu kızını görüyorum.
- Bakın bu kızım. Ne yazık zihinsel engellidir. Ama şükür ki tedaviyle bir noktaya getirdik. Şimdi yine kontrole geçiriyorum karşı tarafa.
- Öyle mi? Karşı tarafta mı sürüyor tedavisi?
- Evet. Burada da doktorlar çok iyi ama alıştık oraya bir kere.
- Masraflı olmuyor mu efendim karşıda yaptırmak?
- Yoo!.. Hiç para pul istemediler ki bugüne kadar.
- Bugüne kadar dediğiniz daha yeni yani. Geçişler yenilerde serbest değil mi?
- Evet öyle ama, bize hiç konmadı o geçiş yasağı. 10 yıldır her zaman geçtik, gittik, geldik. Çocuk meselesi, sağlık meselesi diye hoş gördü iki tarafın yetkilileri...
Göz ucuyla Emre'ye bakıyorum. Belli ki benim yüreğimi delen sızının aynısı onda da oldu... Durup, ana kızın ağır ağır yürüyerek Rum tarafına geçişini, hafiften buğulu gözlerle izleyişimiz bu yüzden olmalı şimdi...