Sabaha karşı saat 04.30... Hem serinlik veren, hem de yakıcı bir hava. Nane likörü kıvamı yani. Çay bahçesinin garsonları bütün sabahların o saatlerinde yaptıklarını yine yapıyor, hortumları takıp meydanı yuğuyorlar. Etrafı tertemiz etmeye çalışan bu gençler sağa sola seğirtirken gördüm onu. Dolmabahçe Camii'nin saraya bakan tarafında, taş duvara oturmuş çayını yudumluyor. Üzerinde reflektör şeritleri bezeli ceketi emanet alınmış gibi bol, kıvrım kıvrım bükülerek dizlerine sarkıyor neredeyse. Yanına yaklaşıyorum;
- Merhaba. Afiyet olsun...
- Sağol abi.
- Çay molası verdin ha?..
- Hee abi... Bu adamlar etrafı temizliyor tuhafıma gidiyor benim. Hep biz temizleriz millet bakar ya. Burada ben çay içiyorum, bakınıyorum, onlar yıkıyor, paklıyor her yeri he he!..
Yorgunluk ki oof of!..
Çöpçünün filozofunu ilk kez görünce merakım artıyor. Soruyorum;
- Adın ne senin?
- Ali... Babamın dedesi koymuş adımı. Onun da dedesinin adıymış.
- Omuzların çökük çökük. Yorulmuşsun besbelli Ali.
Gülümsüyor. Kalsiyum eksikliğinden sararıp, uçları tırtık tırtık olmuş dişlerinin tümü çıkıyor ortaya gülümseyince.
Hemen arkamızda park etmiş çöp kamyonunu
işaret ederek
- Yorulduk hakkatten be abi. Araba yoruyor adamı. Süpürgedeyken iyiydim...
- Hıı?..
- Süpürge diyorum.
Süpürgedeyken iyiydim. Daha kolay bitiyordu iş.
- Haa onu diyorsun. Nereyi süpürüyordun?
- Abi bin metre veriyorlar adam başı. Ben Taksim Meydanı'ndan başlayıp Tepebaşı'nda TRT binasının oraya kadar sol kolu süpürüyordum. Orada tek başınasın. Yoruldun mu çöm bir yere dinlen. İstersen türkü tuttur, istersen geçen pooçacıdan pooça ye...
Bebelere bak!..
Poğacayı böyle yaya yaya söylemesi zaten çocuksu olan suratını daha da sevimli yapıyor.
- Nerelisin sen Ali? Yaş kaç?
- Giresun Alucra'lıyım abi. Yaş 26. Bi karı, 2 de bebe.
- Buradalar mı?
- Yok abi ne gezer. Buraya can mı dayanır? Onları memlekette bıraktım, 2 yıldır gurbetteyim. Geldik el alemin çöpünü temizliyoruz. Ekmek parası ne yapacan..
- İki senedir gurbetteysen iki çocuğun neresi bebe?
- Lafın gelişi öyle dedim abi. Biri 4 biri 5 yaşında elinden öpsünler.
- Para gönderiyor musun eve?
- Heee!.. Her ay elliyüz gönderiyorum.
- N'aparlar o parayla be oğlum?
- Abi orası ufak yer.
Zaten altı ayda bir kaçıp, gidip, tedarik bırakıyorum. Unu, yağı, tuzu toptan alıp yıkıyorum eve. Benim aldığım 340 milyon, daha nideyim?..
- Neyse... Şu süpürge meselesini daha bi anlat hele. Arabaya geçince zor oldu ha?..
- Vallahi zor abi araba işi. Kamyon gidiyor sen peşine veriyorsun. Atla tut, sarsıl sarsıl git. O dursun, sen in, tenekeyi, laylon poşetleri al, kedi köpek dağıtmış ya, onları toparla, dökülüp saçılanları kürek kürek yerden kazı, sonra bi daha arabaya asıl, 'kontenyeri' vinçe taktırt, bekle ki kaldırsın, büksün, döksün tekneye. Bi de mesela ara yola girersin. Arkanda araba kalır. Adam sarhoş. Basar küfürü. İner, dövmeye kalkar seni. Hele de kadınlar. Acayip küfür ediyor kadınlar abi. Bunu da burada gördüm haa!..
- Nee? Kadınlar küfür mü ediyor?..
- Hem de ne küfür abi. Ben erkek halimle edemem o lafları. Birisi de 3- 5 dakka bekledi diye, yol açılınca tükürdü üstüme geçen gece. Bastı gitti. Bak şu bizim çöpçü elbisesi pis olur ya. Hiç bu kadar pislenmiş saymamıştım kendimi. Gittim karakolun musluğunda 10 dakka yıkadım ceketin orasını...
Gurur diye bir şey var!..
Kısa bir sessizlik oluyor. Ne o, ne de ben diyecek laf bulamıyoruz bir süre. Sonra hava dağılsın diye mevzu değiştiriyorum güya.
- Memlekete dönmeyi düşünüyor musun?
O sevimli çocuk yüzü aniden değişip, çökük, yenik, kırık bir hal alıyor. Sesi bile değişiyor mu ne? Yanıt vermiyor da bıçak saplıyor sanki şu laflarıyla;
- Düşünmezdim dönmeyi...
Direnecektim... Çocukları buraya alacaktım ki; şehirde büyüsün okusunlar... Ama bi daha, biri çıkar da, bi daha tükürürse üstüme başıma. Durmam buralarda dönerim abi. Gurur diye bir şey var di mi?..