Aşırı doz eroinden ölen manken Burçin Bircan'ın yaşamı kitap oldu. Aslında yaşamı demek biraz abartılı olabilir. Çünkü kitabın omurgasında Burçin'in ölümünden sonra, yaşadığı köhne otel odasında bulunan günlüğü var. Yine de çok yararlı, çok olması gereken ve emek ürünü bir kitap olduğunu söylemeliyim. Yazan gencecik bir kalem; Emrullah Erdinç. Yani atv Haber'de hemen her ana bültende polisiye haberlerini, araştırma dosyalarını izlediğimiz bir polis muhabiri.
Etiler Koğuşu
Emrullah kardeşim eksik olmasın, kitabına ön söz yazmayı bana lütfetti. Büyük bir kıvançla, mutlulukla şöyle bir iki satır karaladım;
Daha 'Etiler Koğuşu'nun mürekkebi kurumadı. Ama genç kardeşimizin istim üstünde halleri bunu dinler mi hiç? Hemen bir başka "damar" aradı, buldu. Bulunan damar ne yazık ki genç bedeninde "iğne vuracak" damar bile bulamayan bir dünyalar güzeli kızın, Burçin Bircan'ın eroinden ölümü üzerindeydi.
Acı ve elem
Burçin'in feryadını işittik ama duyamadık hiçbirimiz. İş işten, can tenden geçtikten sonra "günlüğünden" düşen kırık dökük cümlelerle anlayabildik(!) çektiğinin sadece "madde" olmadığını. Acıyı, elemi, düş kırıklığını, umutsuzluğu, aldatılışı, güvensizliği, tekinsizliği, kimsesizliği ve hiçliği de çekmiş her nefeste Burçin kız. O şimdi çook uzalarda.
Haydi üçle
Lâkin ibretlik hayat hikâyesini burnumuzun ucu kadar yakına getirip koyuyor Emrullah'ın kitabı. Ve tez zamanda ikinci kitapla genç bir haberci, sadece bu anlamda değil, bir de; "Yazın... Yaşayıp, gördüklerinizi. Bilip öğrendiklerinizi sakınıp saklamayın, yazın" bir başka ibretlik örnek ürün edip sunuyor tüm meslektaşlara. Kitapların bu ikincisi için de eline, aklına, yüreğine, emeğine sağlık Emrullah. Tribünlerden uğultumuzu duyor musun; "Üç... Üç... Üç..."