Kemalist muhalefetin ısrarla savunduğu bir görüş var:
Atatürk, Arap ve İslam dünyasının başının dertten kurtulamayacağını gördüğü için Türkiye'nin rotasını Batı'ya çevirmiş, Ortadoğu'ya sırtını dönmüştü.
Şimdi bu iktidar Ortadoğu'ya bulaştığı için başımız derde giriyor...
Bunu söyleyenler ılımlı sayılacak Kemalistler. Daha da azılıları "sınırlarımızdan Arap kılıklı bir tek turist bile sokmayacağız" diyorlar.
Diyorlar...dı, ağababaları altı sene içeride yattıktan sonra şimdi sesleri pek çıkmıyor.
İktidara yeniden saldırmak için iktidarın önce paralel çetenin hakkından gelmesini bekliyorlar.
Cumhuriyet hükümetleri Ortadoğu'dan hep uzak durmuş, onlara göre...
Herhalde uzak durduğu için Bağdat Paktı'na katılmış ve CENTO örgütüne üye yazılmış, Irak'ta Kral Faysal ve Nuri Sait Paşa yönetimine açık destek vermiş, uzak durduğu için Cemal Abdünnasır'la papaz olmuş, uzak durduğu için Şah Rıza yönetimiyle canciğer kuzu sarması kesilmiş, herhalde uzak durduğu için 1960 darbesinin hemen ertesi sabahı tok sesli bir albay "NATO'ya ve CENTO'ya bağlıyız" diye açıklama yapmıştı!
Yok canım, onlar sonraki işler... Peki Kıbrıs'ın yarısını ele geçirmek hangi dönemin kapsamına giriyor? Ayrıca, Kıbrıs nerede, Karayib Denizi'nde mi?
Canım biz "Atatürk devrinde Ortadoğu'dan uzak durmayı" kastettik, öyle diyeceklerdir.
Öyle ya, Hatay Atatürk devrinde alınmadı ki, İnönü devrinde alındı, demek ki sayılmaz.
Hasta hasta "Hatay'a gidip Türk çetecilerinin başına geçmeyi ve bir gerilla lideri olarak dağlarda çarpışmayı düşünen"
Atatürk de (zor vazgeçirmişler) demek ki Suriye'yle hiç ilgilenmemiş oluyor...
Aaa, o başka, diyeceklerdir.
İşine gelmediği zaman Ortadoğu'ya sırtını döneceksin, işine geldiği zaman da yüzünü azıcık yan çevirip kaybedilmiş imparatorluk topraklarının bir kısmını cebellezi edeceksin!
Açık konuşalım beyler:
Hemen bütün Ortadoğu ülkeleri, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiliz ve Fransız boyunduruğuna girdiler. "Mandat" yönetimi altında (Türkçe okunuşu meşhur "manda"), açıkça birer İngiliz ve Fransız sömürgesi durumuna düştüler. Bu paylaşım, savaşın başlarında ünlü İngiliz diplomasi danışmanı Albay Sir Mark Sykes ve ünlü Fransız diplomatı Monsieur Georges Picot arasında karara ve kurala bağlanmıştı.
Bu Picot denilen herif, Valery Giscard d'Estaing'in annesinin dayısıdır. ("Bunun kaynı kimdi yahu?" diye sorarsanız, eh onu da Cem Yılmaz'a soracaksınız.) Ezcümle, Atatürk özgür ve bağımsız, birer kimliği olan Ortadoğu ülkelerine sırtını dönmüyordu... "İmparatorluğun İngiliz ve Fransız sömürgesine dönüşmüş, kurtarılması mümkün olmayan parçalarıyla ilgisini kesmiş" oluyordu!...
Hani Musul ve Kerkük gibi canım...
Bunu da Lozan'da "beyan ve tescil" ettiği için İngiltere ve Fransa derin bir nefes aldılar.
Sınırlarımızın dibinde çıt çıkarmayan, hiçbir hareketlilik gözlenmeyen, mum gibi susta durdurulmuş, üstüne otuz yıl süreyle ölü toprağı serpilen, kendi petrolüne bile sahip çıkamayan, parasız pulsuz, sersefil bir Ortadoğu dünyasına rahmetli babam da sırt çevirirdi...