Otelden çıktım, kuyumcuları, dönercileri, ıvır zıvırcıları yara yara gidiyorum (ayak ısıran şifalı balıkçılar bile var Rodos adasında), birden farkettim: İon Dragoumis Sokağı'ndayım, Odos İona Draghoumi...
Türkiye'de onu kimse tanımaz.
Atina'ya giderseniz, Hilton Oteli'nden çıkıp karşı kaldırıma geçiniz, şehir merkezi yönünde, diyelim Sindaghma Meydanı'na doğru azıcık yürüyünce yol kenarında bir küçük dikilitaş göreceksiniz, üstünde de bir mavi haç... Bir anıt... Orası İon Dragoumis'in 1920 yılında öldürüldüğü noktadır, o zamanlar şehir dışı, dağ başıydı...
Dragoumis, "kralcı" politikacıların belki de en önde geleniydi.
Gözünü Trakya'ya, İzmir'e ve İstanbul'a dikmiş "Venizelosçuların" aksine, kralcılar "küçük ama şerefli Yunanistan" sloganını atıyorlar, Yunanistan'ın boyundan büyük bir "Anadolu macerasına'" atılmasını istemiyorlardı. Bunların arasında daha sonra diktatör olacak General Metaksas da vardı.
1920 seçimlerini bu sloganla kazandılar, Yunan halkı Türkler'le yeni bir savaş istemiyordu.
Bunlar Türkler'e öğretilmez. Yeni Türk kuşaklarının "Yunan'ı bir bütün olarak Türk düşmanı" gibi algılamaları tercih edilmiştir.
Lakin, bu sloganla iktidara gelen kralcılar kendi ilkelerine ve Yunan seçmenine ihanet ettiler. Nasıl olsa İzmir'e çıkmış ve içerilere doğru da yürümüş olan orduyu geri çekmek yerine daha da ileriye, Kütahya- Eskişehir üzerinden Ankara'ya doğru sürmek ve "Kemal'in işini bitirmek" hevesine kapıldılar...
Ordunun başkomutanı Prens Andreas, Sakarya kıyılarında Kemal'den ve İsmet'ten esaslı bir ders aldı... Filmin sonunu da biliyorsunuz.
Yunan ordusunda "işe yarayan" Venizelosçu subaylar kızağa çekilmiş, karar mevkilerine "ikinci sınıf" adamlar, açık konuşmak gerekirse molozlar getirilmişti. Örneğin, sonradan cephe komutanı yapılan ünlü General Hacıanestis hastanelik bir psikopattı. Öte yandan, komünistler de "Türkler'le savaşmak istemiyoruz, ne işimiz var Anadolu içlerinde?" fikrini işleyerek ordunun moralini iyice bozuyorlardı. Yunan ordusunun armudu pişmiş, ağzımıza düşecek hale gelmişti.
Türkler'e bunlar da öğretilmez. "Bizden çok daha güçlü bir Yunan ordusunu yenmiş olmak" her zaman çok daha hoşumuza gitmiş bir efsanedir.
Yenilginin sorumluları, başta kralcı başbakan Gounaris olmak üzere altı kişi, yenilgiden iki ay sonra Atina'da kurşuna dizildiler. Nice acılar çekmiş olan Ege Rumları da onları bugün bile affetmiş değiller.
Hep merak etmişimdir, acaba İon Dragoumis seçime üç ay kala Venizelos taraftarları tarafından öldürülmeseydi de, Gounaris denilen çapsız serserinin yerine o başbakan olsaydı...
Orduyu geri çeker miydi acaba? Çünkü bir "Türk -Yunan Federasyonu" istiyordu ve bu açıdan görüşleri, Mithat Paşa'dan seksen yıl önce bir "Osmanlı Anayasası" istemiş bir başka aydına, Rigas'a yakındı.
İki gün sonra İzmir'in kurtuluşunu "coşkuyla" kutlayacaksınız. (Aradan doksan iki yıl geçmiş, ne coşkusu? Ama basın öyle yazacak.)
Her gördüğünüz sakallının babanız olmadığı gibi, her gördüğünüz Yunanlı'nın da Türk düşmanı olmadığını biliniz.