Kılıçdaroğlu'nun mensubu olduğu Kureyşan aşireti, Dersim için meclise yaptığı başvuruda, aile mensuplarının nasıl idam edildiklerini anlatarak yazılı özür dilenmesini ve devletçe el konulan arazilerinin iade edilmesini istemiş...
Haber aynen böyle yazılmış.
Kim mi yazmış? Hani şu bile bile "kareografi" yazmakta ısrar eden bazı yaratıkların çalıştığı yer...
"Kılıçdaroğlu'nun mensubu olduğu Kureyşan aşireti"... Hoppala!
Yahu Sayın Kılıçdaroğlu Horasan yaylasının Kayı boyunun Oğuz Türkleri'nden gelmiyor muydu?
Benden sekiz kere daha Türk olan böyle mümtaz bir şahsiyet, nasıl oluyor da aynı zamanda bir Kürt aşiretine mensup olabiliyor?
Evet, hem kendisi öyle demişti, hem de şu anda gizli örgütçülükten tutuklu yargılanmakta olan bir vatandaş öyle yazmıştı...
Hani şu, Kılıçdaroğlu'nun "kendisini tanırım, kaya gibi çocuktur" dediği kişi... Örgüt de, gene Kılıçdaroğlu'nun "neredeymiş o, ben de üye olmak istiyorum" dediği örgüt.
Hani bir kumpasla Deniz Baykal'ın kimseciklerin seyretmediği televizyon kanalını elinden alacaklardı da orada propaganda yapıp iktidara geleceklerdi canım...
Hani şu, Zülfü Livaneli'nin "düşünce suçlusu" ilan ettiği kişi.
Hani şu, İsmail'in anasının hatırını sormak isteyenlerden biri...
Livaneli, "Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Mehmet Haberal, İlker Başbuğ, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı, Müyesser Yıldız ve Soner Yalçın'ı" ardarda bir çırpıda sayıp toptan "düşünce suçlusu" ilan etmiş.
Faşist ile Kürtçü'yü, sivil ile subayı birbirine harman edip kurtarmaya çalışmak bize biraz "alaturka kurnazlık" ürünü gibi geldi... Yani, Stockholm Üniversitesi'nde okuduğunu söyleyen, taa Amerika'larda, diploması tasdiksiz, mektupla eğitim yapan Fairfax Üniversitesi'nde uzaktan kumandayla müzik okumuş "Batılı" bir adama yakışmadı.
Sayın Livaneli utanmıyor, gazetesi de utanmıyor.
Ama bu kafayla gittikleri içinde de, aynı "ekürinin" bir gazetesi düştü 80 bine, öteki düştü 110 bine...
İşin sonunun nanay olduğunu gören Zafer Mutlu, dükkânı Aydın Doğan'a sattı kurtuldu. "Dükkân" lafını ben yumurtlamadım, Sayın Mutlu'nun kendi deyimidir. ("Ne gazeteciliği kardeşim, biz burada dükkân açtık para kazanıyoruz" demişti.)
İşin sonunun nanay olduğunu gören Doğan da Demirören'e sattı kurtuldu.
Bakalım o grup kime satıp kurtulacak? Ya da isterseniz şöyle soralım: Futbol onları kurtarabilecek mi?
Şimdi "önemli olan satış rakamı değil, etkinliktir" falan numarası yaparlar. Tabii tabii... Tabii canııım...
Toplam satışın yalnızca dört milletvekili çıkarıyor ama etkinliğin bin beş yüz.
İşin kötüsü, hani sorarsanız memleketin yanıp yıkıldığını, herkesin aç sefil olduğunu yazıp duran bir gazete var ya, birilerinin son sığınağı... Orada da fazla "münhal" yer yok.
Yani hükümete en edepsizce, en cazgırca saldıranı alırlar, ötekiler açıkta kalırlar.
İlk sözünü ettiğim iki gazeteden biri benim için "artık yazı yazmasın" da demişti geçenlerde...
Olur. Ben yazmayayım, siz "kareografi" yazın.