Özetleyelim: Polis, geçen sene, Fenerbahçe'nin şike yapmış olabileceğine dair deliller saptadı. Başta kulüp başkanı olmak üzere birçok Fener yöneticisi tutuklandı. Yargılama sürüyor. Kimi zanlılar da tutuksuz yargılanıyorlar.
Bunun üzerine Fener camiası, en cahilinden en okumuşuna kadar ayaklandı. Suçlamayı şiddetle reddettiler. Şimdi lumpenler adliye önünde lahmacun yiyip turşu suyu içerek bağırıp çağırıyorlar, daha önce hemen her konuda yanılmış birtakım "Ortadoğu uzmanı" gazeteciler de az buçuk kalmış itibarlarını bu yolda büsbütün tüketiyorlar...
Başkan da suçlamaları reddediyor ama onun savunması daha çok "Atatürkçülük ve Kuva-yı Milliyecilik" üzerine odaklanıyor.
Hemen belirtelim, biz kimseyi suçlamıyoruz, kimseyi etkilemeye çalışmıyoruz, mahkemenin son kararını bekliyoruz. Laf aramızda, berber kalfaları kadar merak da etmiyoruz. Yani, Sayın Aziz Yıldırım'ın geçenlerde yaptığı gibi bizi savcılığa şikâyet etmesine gerek yok, çünkü bu tür girişimler avukat olarak tuttuğu koca koca hukuk profesörlerinin mahçup olmalarından başka bir işe yaramıyor (Sayın Prof. Köksal Bayraktar "dört sene hapsimi" istemişti, savcı "takipsizlik" kararı verince herhalde cüppesini ısırmıştır.)
Biz mahkeme kararını bekliyoruz ama UEFA beklemiyor.
Çünkü, UEFA kurallarına göre, şikenin yalnızca "şüphesi" bile olsa, gölgesi bile olsa ceza verilmesi şart. Bu adil midir değil midir, ayrıca tartışılır. (Bence değildir.) Cezayı kesecek olan Türkiye Futbol Federasyonu. (Bu idari ceza... Mahkemenin vereceği ya da vermeyeceği hukuki ceza ayrı...)
Buna hiçkimsenin gücü yetmedi.
Bu arada, para kaybedecekleri için şarlayan maç yayıncılarının baskısı üzerine "play off" diye gereksiz ve yorucu bir saçmalık peydahlandı. Kanun değiştirilerek, zanlıların suçlu bile bulunsalar "daha az yatmaları" da sağlandı.
Eski federasyon sonunda Fener'e dönüp "gelin az biraz bir ceza verelim de zevahiri kurtaralım, biraz puan muan silelim de kendi göbeğimizi kendimiz kesmiş olalım, UEFA'nın ağzını kapatalım" dedi... Fenerli yöneticiler "yarım puan bile sildirmeyiz" diye cevap verdiler. Çok bunalan federasyon istifa etti.
Bir süre, şark kurnazlığıyla, bu göreve Şenes Erzik'in getirilmesi istendi. Şenes Bey "eski UEFA'lıydı" ya, ilişkilerini konuşturur, oralarda birşeyler yapar, durumu kurtarırdı...
UEFA bunu "yemedi"... Şenes Bey'e, hani ünlü fıkrada Amerikalı pilotun Malatyalı Havlucu Mehmet'e demiş olduğu gibi, "sen bu işe karışma" dediler.
Son çare olarak, "tarafsız" olması gereken göreve Beşiktaş'ın başkanı seçildi!
Şimdi açıklandığına göre bu sene küme düşme hiç olmayacakmış. Düşmüş olan Ankaragücü bile düşmeyecekmiş. Önümüzdeki yıl da lig 22 takımla oynanacakmış. Yani play off yok, 42 maç var! Maşallah.
Fenerbahçe'nin de ne puanı silinecekmiş ne de küme düşürülecekmiş. Hiçbir şey yapılmayacakmış.
Mahkemenin iradesi ne yönde tecelli eder, bilemeyiz. Ancak kabak gibi görünen bir gerçek var:
Topu taca atmanın mutluluğu kısa sürecek. UEFA, Türkiye'ye ve Türk futbolunun tamamına öyle bir ceza verecek ki sesi Hint'ten Çin'den duyulacak. Bu da, üç ya da beş yıl süreyle bütün Avrupa karşılaşmalarından kovulmaktır, milli takım dahil!
Şimdi oturun, "en sağlam defans oyuncusunu" seçin, bilmem kaç bilmem kaça kısa mesaj gönderin, Türk futbolu kalkınsın.