Amigolarından başka kimsenin önem vermediği bir "CHP kurultay şenliği" daha sonuçlandı. Üzülmesinler, haziran ayında yenisi varmış!
Kurultayı, "açık renk Kemalistler" kazandılar, "koyu renk Kemalistler" kaybettiler.
Ya da dilerseniz, "ordu da bir sivil toplum örgütüdür" demiş olan Deniz Baykal kaybetti, kürsüden "emperyalizmin ak sütünün şeyinden anasıyla emdiğimiz memeler" ya da buna benzer bir şeyler söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu kazandı.
Düne kadar "bu adamla da olmayacak bu iş" diye bağıran amigo basın birdenbire döndü, şimdi Kılıçdaroğlu'nun yumruğunu mu yoksa damgasını mı vurduğunu tartışıyor.
"Neredeymiş bu Ergenekon, ben de katılmak istiyorum" demiş olan Kılıçdaroğlu, belki araya araya örgütün genel merkezini bulacak ama "yumuşak Kemalizm'e" uygun düşmeyeceği için kaydını yaptıramayacak.
Amigo basın da gene "bu adamla olmuyor" diyebilmek için 2014 seçimlerini, Kılıçdaroğlu'nun cumhurbaşkanı adayı, Gürsel Tekin'in de İstanbul belediye başkanı adayı sıfatıyla madara olmalarını bekleyecek... Mustafa Sarıgül'ün reklamını henüz çok fazla yapamıyorlar, ara sıra şöyle bir hatırlatıp geçiyorlar.
Kurultaylar dizisinin ikinci gününde, ilk gün salondan tekme tokat kovulan "muhalefet temsilcisi"
İsa Gök de birşeyler söylemiş...
"Atatürk'e Mustafa Kemal demeyin" demiş.
Niçin? Ahmet Selahattin mi denilmesi gerekiyormuş?
Hayır, "tamamının" söylenmesi gerekirmiş, Mustafa Kemal Atatürk.
Öyle ya, örneğin Catherine Zeta Jones'a kısaca "Kate" deniyor mu? Denmiyor.
Atatürk'e ne denileceği, Kemalistler'in oldum olası kafasını kurcalamış bir meseledir. Onun "antiemperyalist" kişiliğini öne çıkarmak isteyen "sol Kemalistler", Mustafa Kemal Paşa demeyi tercih ederler. (1934 yılına kadar kısaca "Gazi" denirdi.)
"Otuzlu yılların İsmet Paşa faşizmini" sevenler de Mustafa'yı da Kemal'i de es geçerler, yalnızca Atatürk'ü yeğ tutarlar.
Anlı şanlı bürokratlarımızdan biri, "Mustafa Kemal diyenlere" açıkça bozuk çalmış, hatta tehdit etmişti. (Bunun arkadaşlarından biri de "dolar dediğin yeşil bir kâğıt parçasıdır, basar basar dış borçlarımızı öderiz" şeklinde konuşuyordu.)
Elbette şeriatçılar da Atatürk'e birşeyler derler de, burada zikredecek değilim. Cazgır mahalle karısının biri çıkar, yanlış anlar, ihbar etmeye kalkar.
Kurtuluş savaşımız sırasında, ve daha sonraları da, Yunanlılar ona kısaca "Kemal" derlerdi.
Bildiğiniz gibi, belki de bilmediğiniz gibi, büyük önder kendisine babası Ali Rıza Bey'in koymuş olduğu Mustafa ismini hiç sevmezdi. Bunu "alaturka" buluyordu. İlk fırsat adına bir de Kemal eklemişti.
Sonradan bunun efsanesini de ürettiler. İlkokul çocuklarına şöyle öğretiliyordu: "Matematik hocası bir gün Atatürk'e demiş ki, senin de adın Mustafa, benim de adım Mustafa... Bu böyle olmaz!...
Senin adın Mustafa Kemal olsun..."
Bu böyle olmaz... Niçin bu böyle olmazmış? Hangi salak karıştıracakmış öğretmenle öğrenciyi birbirine?
Hani Önder Sav, Kılıçdaroğlu'nu şikâyet etmek üzere Anıtkabir'e gidecekti ya.... İster misiniz derinlerden bir ses duyulsun: "Oğlum Önder... Onun da adı Kemal, benim de adım Kemal... Bu böyle olmaz...
Söyle ona, onun adı bundan böyle 'Tutarsız Kemal' olsun!"
Gandhi tutmadı ya... "Cahil halk" kolay okusun diye "h" harfini düşürdüler, Gandi dediler, gene tutmadı.