Sahi ya, Kılıçdaroğlu seçimden hemen sonra açıklamıştı... Sonbaharda mutlaka bir "gölge kabine" kuruyordu...
Yaz geçti, sonbahar geçti, kış geçmek üzere, ilkbaharın eli kulağında, ortada kabinenin gölgesi yok. Onun yerine -elbette!- gene kurultay var, pardon, kurultaylar manzumesi. Bir dizi film... Selahattin ile Tülay'ın aşkı gibi.
Ağır seçim yenilgisi üzerine bir kere daha "groggy" olan amigo basın akıl vermişti: "İngiltere'de muhalefetin gölge kabinesi olur, senin niçin yok?"
Kılıçdaroğlu da hemen, "iyi fikir" demişti, "söz, eylül ayında mutlaka kuruyorum, hele şu yemin krizini atlatalım, tükürdüğümüzü usturubuyla yalayıp meclise bir girelim hayırlısıyla..."
(Burada "tükürdüğünü yalamak" sözü "lafını çiğnemek" anlamında bir halk deyimi olup, Sayın Kılıçdaroğlu'nun tükürük bezlerine ya da herhangi bir organına karşı bir nefret suçu içermemektedir.)
Pantalon uyduramadık gömlek verelim, hakikisini kuramadık gölgesini kuralım... Gölge kabine... Yani her gerçek bakana karşılık bir bakan müsveddesi. (Burada "müsvedde" sözcüğü "temize çekilecek taslak" ya da "aslının ilk denemesi" anlamında olup sayın CHP bakan adaylarına karşı nefret suçu içermemektedir.)
Yani, ana muhalefet partisi ola ki bir sonraki seçimlerde iktidara gelirse hükümet üyelerini oluşturacak alternatif vatandaşların listesi... Seçmen de oyunu buna göre verecek...
Bunlar hem mevcut bakanları "marke" edecekler (yakından izleyip açıklarını yakalamaya çalışacaklar) hem de kendilerini dört yıl boyunca o görevlere hazırlayacaklar, o alanlarda "pişecekler"...
Kazanırsan tık tık... Pardon, kazanırsan hükümet hazır.
Ama bunun bir yan etkisi olabilirdi: Gölgeler listesine giremeyen diğer "ruh gibilerin" kalplerinin kırılması tehlikesi. ("Ruh gibiler" deyimi "siyasi etkinliği fazla olmayan" anlamında kullanılmıştır, nefret suçu içermez.)
Kalbi kırılan da sonra maazallah kurultay falan isteyebilirdi yani!
Bir de, sonraki seçimi kazanma şansın olduğunu yalancıktan da olsa varsayıyordun tabii...
Kılıçdaroğlu, amigoların hepsinden daha akıllı. Tıpkı Deniz Baykal gibi o da seçim meçim kazanmasının hayal olduğunu pek iyi biliyor. Bu durumda, gölge kabine gibi boş işlerle niçin uğraşsın, kurultaylara odaklanmak gibi dolu işlerin yanısıra?
Şunlara iyilik edeyim, ben kendim kurayım dedim, iki isimden öteye gidemedim. (Burada CHP meclis grubuna "bunlardan bakan makan olmaz" denilmemektedir, nefret suçu yoktur.)
Emine Ülker Tarhan, içişleri bakanı... Faruk Sükan'ı aratmayacak etkinlikte bir bakan olacağına eminim... Eh, dışişleri bakanı da Onur Öymen olsa gerek. Belki Ecevit'in 1977 yılında yaptığı gibi "aranızda ekonomiden anlayan kimse var mı arkadaşlar" diye sora sora başka bakanlar da bulurlar.
Sayın Öymen'ın dış politikasını özellikle merak ettim. CHP tutup da Suriye'ye "Beşar Esad'ın yanındayız" diye heyet gönderdiğine göre acaba İran'la ittifak mı kuracak? ABD buna ne diyecek? (Burada Sayın Tarhan ile Sayın Öymen'e "faşist" demedim, nefret suçu yoktur.)
Haklısınız Binnaz Hanımcığım, ben yazı yazmayayım vallahi...