Dünya kapitalizmine akıl vermekten boş kalan sayfalarında Türkiye'ye nizam ve intizam vermeyi huy edinmiş The Economist dergisi, şimdi de başbakana "başkanlıktan vazgeç" çağrısında bulunmuş.
Geçen hafta da, "ey Türk seçmeni, oyunu CHP'ye ver" şeklinde bir çağrı yapmıştı, muhalif Türk gazetelerinin gönlünde taht kurmuştu.
Aye aye, sir!
Sen öyle uygun gördün, hemen vazgeçsin.
Ama bakalım Türk seçmeni de vazgeçiyor mu, yoksa gene yüzde altmışa yakın bir oyla onu başkan mı yapıyor? Üç sene sonra anlarız.
Bre densizler, biz "Kraliçe Elizabeth tahtı oğluna bıraksın" yazıyor muyuz?
En fazla, "Kate Middleton'u büyük torununa aldı, gelinin kardeşi Pippa'yı da küçük torununa alsın" yazarız. Yani zevzekliği magazin düzeyinde tutarız.
İngiliz basını da gizli servisleri de korkmasınlar, Türkiye'de Amerikan tarzı bir başkanlık sistemi kurulmayacak. Daha ziyade Fransız sistemine benzeyen bir "yarı başkanlık" olacaktır. İlle biryerlere benzemesi de gerekmez ayrıca... Ne demişti Atatürk? "Biz bize benzeriz" demişti... Recep Tayyip Erdoğan'a "Atatürk'ün yanında sağlam bir yer kazanması" tavsiyesinde bulunan İngiliz basını, Atatürk'ün görüşlerine de saygı göstersin. (Yani, Kral Sekizinci Edward gibi hayran hayran bakmakla yetinmesin.)
The Economist dergisi, kendine Atatürk'ün yanında sağlam bir yer edinmenin yolunun başkanlıktan vazgeçmekten geçtiğini savunuyor...
Fakat gerek o derginin yazarının, gerekse derginin bu tür çıkışlarını pek beğenen bizim yerli ve muhalif hergelelerin aklına, Atatürk'ün "fiilen" bir tür başkanlık sistemi kurmuş olduğunu hatırlamak gelmiyor!
Tek parti idaresi yürüyecek, milletvekillerini de hükümet üyelerini de, hatta büyükelçileri ve valileri de Atatürk kendisi seçecek, bunun adı da "parlamenter sistem" olacak ha? Atatürk canı istediği zaman parti kurduracak, beğenmediği zaman kapatılmasına göz yumacak, buna da demokrasi mi diyecekler?
Sözünü ettiğimiz yerli hergeleler, Atatürk ve İnönü fiilen başkanlık sistemi uyguladığı zaman alkışlarlar, aynı şeyi Bayar yaptığı zaman düşman kesilirler.
Atatürk ve İnönü'nün aynı zamanda CHP Genel Başkanı da olmaları onlara hiç tuhaf gelmemiş, ama Celal Bayar elinde DP amblemli bastonla dolaşmaya kalkınca kıyametleri koparmışlardı. (Yaşı tutan hatırlar.)
Sonra da utanmadan "cumhurbaşkanı partili olmasın" demişlerdir. Partili olmasın, Genelkurmay'dan terfi yoluyla gelsin. Asker uyduramazsak yüksek mahkemeden bulalım, sonuçta aynı kapıya çıkıyor.
Geçti o devir, geçti!
Başkan "partici" değil ama "partiden" olacaktır, çünkü herşeyden önce bürokrat değil politikacı olacaktır!
Yani Ankara'da kapalı kapılar ardında saptanmayacak, seçim kazanıp gelecektir. (Adaylığını koymak isteyenlere de tabanca çekilmeyecektir.)
Kılıçdaroğlu kazansın, şapka çıkaralım, sırtımızda taşıyalım. Ama başka biri kazanırsa siz de ona selam duracaksınız.
Bugünkü sistem sürse de, başkanın yetkileri daha da arttırılsa da, umarınız yoktur. İktidar artık sizde değil, halktadır. Sandıkta geri alın, boyun eğelim. Yapamadığınız sürece siz halka boyun eğeceksiniz.
İngiliz basını isterse bir tarafını yırtsın... Koç Holding'in CHP medyası yırttı da ne değişti?