Son tutuklamalar üzerine basında koparılan fırtınayı çeşitli gazetelerden birkaç gündür ibretle izledik. "Tek gazete" alan vatandaşların bir kısmı da Internet'ten izledi. Esas olarak da televizyon kanallarına bakıldı tabii.
Kolunu sallasan mutlaka birkaçına çarpan köşe yazarlarını, esas programlarına ilave olarak ille televizyonda da boy göstermeyi marifet bilenleri (başka türlü varlıklarından kimsenin haberi olmayacak!), bu konuda sergiledikleri tutum ve davranış açısından birkaç ana gruba ayırmak mümkün.
(Bir "ön grup" olarak "futbolcular" var, yani spor yazanlar, aşk yazanlar, çiçek böcek yazanlar falan, ama onlar bu meselenin dışında. Aslında çiçek böcek yazmayıp da bu konudan "neme lazım, başıma dert almayayım" endişesiyle geri duranlar var, onları da saymıyoruz. Gerçeği arayan dürüst ve akıllı arkadaşlar da olumlu anlamda bu yazının konusu dışındadırlar.)
Ergenekon topuna "negatif" girenleri başlıca iki grupta toplayabiliriz: "Namussuzlar" ve "salaklar"...
Önce namussuzlar topluluğuna bakalım. Bunlar da kendi içlerinde ikiye ayrılıyorlar: "Düz karanlıklar" ve "dolaylı uşaklar"...
Birinci alt bölüm, derin devletin yasa dışı kanadının doğrudan görevlileri. Bunların içinde "kafadan" gizli servis mensupları, üye olmayıp da gizli servislerden yemlenen ya da verilen görevleri yalnızca "vatan millet aşkıyla" yerine getirenler var. Ama ortak noktaları, hepsinin "biryerlerle" şu ya da bu şekilde bağlantılarının olması.
İşleri, esas olarak kafa karıştırmak. Ergenekon soruşturmasını sulandırmak, bulandırmak, saptırmak, ciddiyetini tartışma konusu yaparak "şaibeli" duruma düşürmek. "Deşifre olmuş" üyeleri ve darbecileri yani "doğal müttefiklerini" de kurtarabilirlerse kurtarmak. Meseleyi ciddiye alan meslekdaşlarını yalan ve iftiralarla küçük düşürmek, itibarını sarsmak, olmadı alay ederek, yazdıklarını çarpıtarak ve saptırarak gülünç duruma sokmak, tepki görmelerini sağlamak.
Dolaylı uşaklık edenlerin durumu daha da ibret verici... Bunların bir kısmı eski solcu, bir kısmı eski sağcı... Bir kısmı da "entellik belasına" saçmalıyor... Bazılarının "mahkeme kararı olmadan Ergenekon diye bir örgütün varlığından sözedilemez" şeklindeki ahmakça tutumları, görünürde hukuk maskesiyle, aslında "faşistlik gayretiyle" açıklanıyor. Bir kısmı "patronuna ya da müdürüne" yaranma gayreti içinde (patron hükümetle ters düştüyse demek ki hükümet kötüdür, öyleyse "olmayana ergi" mantığıyla gizli örgüt iyidir!)
Bazıları da, solculuk belasına, birçok eski solcunun yakın tarih boyunca yemekte direndiği haltı hiç düşünmeden yineleyip, akılları sıra "ilerici bürokrasiye" sahip çıkmaya çalışıyorlar.
Bu cenahta at iziyle it izi de fena halde birbirine karışmış durumda. Kimin hangi bölümde sayılması gerektiği konusunda elde çok net veriler yok. Hangisi yalnızca attır, hangisi kesinlikle ittir, henüz bilemiyoruz.
Gelelim salaklara...
Bunlar saf ve iyi niyetli arkadaşlar. Fakat kafaları çalışmıyor.
Gazeteci kisvesi altında rezil dolaplar çevirenlerin gerçekte sütten çıkmış ak kaşık olabileceklerine "samimi" olarak inanıyorlar.
Karanlık adamları koruma, kollama ve kurtarma operasyonunun medyada hangi nedenle ve hangi yöntemlerle servise konulduğunu göremiyor, bunu gerçekten de "basın özgürlüğü ve demokrasi savaşı" sanıyorlar.
Fakat "neyin ne olduğunu göremeyenler" ile "neyin ne olduğunu domuz gibi bilenler" son tahlilde aynı safta birleşiyorlar, o zaman da bu ayırımın hiçbir hafifletici nedeni kalmıyor.
Çünkü gözlerini kin ve nefret bürümüş kişilerin sergiledikleri bu acıklı güldürünün "saiki" ortak ve tektir: Her ne pahasına ve hangi şekilde olursa olsun, bu iktidarı devirmek.
Başaramazlar.