Hiçkimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyi söyleyeyim: Aslında birbirimize çok fazla da bayılmayız.
Aynı şeyin Yunanlılar ve Kıbrıslı Rumlar için de karşılıklı olarak geçerli olduğunu anladığım gün dehşete kapılmıştım. Atina'da bir gün, seksenli yıllar... Rumlar toplanmış bizim elçiliğin önünde gösteri yapıyorlar, Yunanlı sevgilimle bizim de oradan geçeceğimiz tutmuş (ilk eşimden yeni ayrılmışım, ikinci eşimle henüz tanışmamışım, kelebekler kadar özgürüm, felekten birkaç yıl çalıyorum!)...
Kız bana yekten dedi ki, "bunlar için mi birbirimizi öldüreceğiz, bunları burada kimse sevmez aslında!..."
Birbirimize daha fazla sarılmıştık sonra.
Bizde "kimse" sevmez değil tabii de, öyle çok ılgıt ılgıt akan bir duygu seli de yoktur ortada.
Biz Kıbrıslı soydaşımızı değil, "orayı ele geçirmiş olmayı" sevdik!
Oraya barış götürdük, güvence sağladık falan, numaradır... Osmanlı'nın torunları olan bizler, üç yüz yıldır ilk kez "toprak almış olmayı" sevdik. (Hatay'ı saymıyorum, Hatay için tek kurşun atmadık.)
Kurtardık gözüyle bakmadık, "aldık" gözüyle baktık hep. Kıbrıs, büyüklük kompleksimizle atbaşı giden aşağılık kompleksimizi bastırmamızı sağlamıştı. Sokaktaki adamın yürüyüşü değişmişti.
Daha sonra bazı bürokratlarımız da "Rumlar'ın kaçıp boşalttıkları villaları" sevdiler tabii, zamlı maaşı sevdiler. Tatilcilerimiz de ucuz battaniye, tencere tava sevdiler. Fiyatı beğenmeyen kenar mahalle karısı "keşke sizi kurtarmasaydık" demek terbiyesizliğini de gösterdi Kıbrıslı Türk esnafa.
Otuz yedi yıldır birbirimize eziyet ediyoruz.
Bütün hastalıklarımızı (enflasyon, uyuşturucu, kırtasiyecilik, nüfus fazlası) oraya ihraç ettik.
Biz de onların sırtında kambur olduk, onlar da bizim sırtımızda...
Artık bizi istemiyorlar. Güneyle "bütünleşmelerini" ve Avrupa Birliği'ne girmelerini önlüyoruz... Geri kalmalarına yol açıyoruz.
Eh, onlar da bizim Avrupa Birliği'ne girmemizi önleyen önemli "faktörlerden" biridir.
Oluk oluk para akıtıyoruz, bize "muhtaç olmaktan" hazzetmiyorlar.
Vatanın anası da yavrusu da kendi kanatlarıyla uçmak istiyor artık.
Bize "defol" pankartı açtılar, durmayalım. Başbakanımıza "sen kim oluyorsun" diye posta koyuyorlar, yüzümüz yere bakmasın, gidelim.
Orası vatan parçası mıdır? Öyleyse niçin Misak-ı Milli sınırları içinde gösterilmemiştir? (Sözkosunu sınırların içinde yer alan Musul ve Kerkük'ten niçin kolayca vazgeçtiniz?)
İçinde her Türk bulunan bölgeyi vatan sayacaksak, niçin Bulgaristan'a saldırmıyoruz?
Kıbrıs'tan çekilmemizi bürokrasi istemiyor, bir de kumarbazlar istemiyorlar (basında da üç beş faşist)... Bunların dışında kimsenin umurunda değildir artık Kıbrıs. Herkesin derdi kendine yetiyor.
Bu işi tadında bırakalım diyecektim ama tadı çoktan kaçtı. Çekilelim, hem Kıbrıslı Türk rahatlasın, hem Anadolulu Türk.
Korkmayın, artık ne bir EOKA örgütü kurulur, ne bir Albay Grivas çıkar ne de bir Nikos Sampson. Bunlar geçen yüzyılın gerçekleriydi.