Günün birinde bir "Engin Hanım"la tanıştığımda çok şaşırmıştım, demek ismim bir kadına da verilebiliyordu... Azıcık bozulmadım da değil buna.
Bana tıpkı "Mehmet Hanım" ya da "Ayşe Bey" gibi tuhaf ve ters gelmişti bu.
Geçen gün vefat eden öğretmen Refet Hanım da (Angın) benzer bir duygu yarattı... Refet Paşa'yı pek iyi biliriz de, bir Refet Hanım... Üstelik merhumenin gerçek adı "Refet miydi yoksa Rafet mi" diye de uzun uzun tartışılmaz mı?...
Refet Hanım'dan "yeni bir Türkan Saylan" yaratmaya kalkanlar onu göklere çıkardılar. (Ama fazla da tutturamadılar, kamuoyu çok ilgilenmedi.)
Cumhuriyetin ilk kadın öğretmenlerinden. Tarih öğretmeni. Tamam.
Başka? Ankara Bahçelievler Lisesi'nin müdireliğini yapmış. Tamam. Sonra?
Çocukluğunda Atatürk'e çiçek vermiş, Atatürk "büyüyünce ne olacaksın" diye sormuş, "matematik öğretmeni olacağım" deyince de "onu bırak, tarih öğretmeni ol" demiş. Tamam. Başka?
Demokrat Parti iktidarının hışmına uğramış... Haa, film başlıyor... Meğer mesele oradaymış!
Benim ortaokul tarih öğretmenim rahmetli Vahdi Yümer de Milli Birlik Komitesi'nin hışmına uğramıştı, çünkü Demokrat Parti döneminin İstanbul Milli Eğitim Müdürü'ydü, ben de onu mu yücelteyim? Çok tonton, babacan, ama herhangi bir hocaydı işte.
Refet Hanım'ın anısına saygısızlık etmek istemem. Muhakkak çok değerli bir eğitimciymiş.
Benim saygısızlık ettiğim, bazı "kafalardır"...
O kafalar, "önce eğitim" diyen, tövbe, "yalnızca eğitim" diyen kafalardır. Onlara göre önce cahil halk uzun bir süre eğitilecek, sonra seçim yapılacak ve eğitilmiş halk koşa koşa gidip oyunu CHP'ye verecektir!
"Halk eğitildikten sonra oyunu gene de başka partilere verirse ne yapacaksınız?" sorusuna cevap veremezler, apışıp kalırlar.
Bunlar, cumhuriyetin "öğretmen ordusuyla" övünmeyi severler.
Türkiye, sanayicileriyle, işadamlarıyla, tüccarıyla övünmeye ancak şimdi şimdi başlamıştır...
"İsmet Paşa'nın önderliğinde bir eğitimciler ordusu" yerine "Fethi Bey'in önderliğinde bir girişimciler ordusu" yaratabilmiş olsaydı, şimdi ne darbe tartışılırdı Türkiye'de ne de Avrupa Birliği!
Kalkınmayı ertelediniz, önce eğitim diyerek sanayileşmeyi gelecek kuşaklara devrettiniz, şimdi "özeleştiri" yapacak yerde, doksan beş yaşında ölen bir kadının isminden medet umuyorsunuz.
Bir de şu "Çalıkuşu" meselesi... Refet Hanım bir Çalıkuşu'ymuş!
Bre ahmaklar... Çalıkuşu namıyla maruf Feride, bir roman kahramanıdır. Üstelik, İstanbullu varlıklı bir ailenin kızıdır. Aşk kırgınlığı yaşayınca, çevresinden kurtulmak için Anadolu'ya öğretmenlik yapmaya gider, İstanbul'a dönüp çocukluk arkadaşı, teyzesinin oğlu Kamuran'la evlenince de ne eğitimcilik kalır ortada ne kahramanlık!
Üstelik... Çalıkuşu, bir Osmanlı öğretmenidir! Cumhuriyet dönemiyle hiçbir ilgisi yoktur. Romanın yayınlandığı yıl, 1922...
Kıssadan hisse bir: Demek ki Osmanlı döneminde de kadın öğretmenler varmış. (Hayret, Osmanlı'yı "taş devri" sanıyorlardı!) Kıssadan hisse iki: Demek ki bazı basın mensuplarında kültür olmadığı gibi beyin de yokmuş.