Yılın en pis, en sevimsiz günleridir bunlar: Saat üçte ışıkları yakarsın, saat dörtte gece olur. Allah kahretsin, "akşamcının" eli de erkenden içkiye gider...
Hele bir de İstanbul'un o ince ince, çizik çizik, soğuk ve sinsi yağmuru başlarsa...
Sabah kalkarsın, ıslak bir karanlık camlara yapışmış, gitmek bilmiyor...
Gece oluyor, gece ilerliyor, bir türlü "mesai" bitmiyor, işten çıkılıp eve gidilemiyor...
İçin kararır.
Gene bir yılbaşı gelmektedir. Ortalığı gene, bir "takvim cilvesi" olmaktan başka bir özelliği bulunmayan, anlamsız bir günü kutlamaya hazırlanan bir sürü aptal kaplayacaktır.
Kafa kâğıdında Müslüman yazan birçok şaşkın, "Ermiş Sylvester Yortusu" hazırlıklarına girişmiştir.
Doğulu mu batılı mı ne halt olduğu belli olmayan karmakarışık kafasında İsa'nın doğum günü olduğu varsayılan tarihle Ermiş Sylvester gününü birbirine harman ederek...
Üstelik, İsa'nın 25 Aralık günü doğmadığını Papa bile itiraf etmişken!
Üstelik, 2010 yılına girdiğini sanıp aslında 2014 yılına girerken... Çünkü İsa'nın "eksi dört" yılında doğduğu da kanıtlanmıştır...
Birdenbire şaşarsın: "Millenium" şamatası daha dün gibi gelir, yirmi birinci yüzyılın onda biri geçip gitmiştir bile!
Ortalığı gene şiş göbekli, ak sakallı, ille de kırmızı başlıklı birtakım "Amerikan kahramanları" kaplayacaktır: Noel Babalar. İğreti sakalının takma olduğu fazla sırıtan, göbeğine yastık sokulmuş, ille de kırmızı (neden?) birtakım masal kahramanları... Her mağazanın önünde bir adet.
Çünkü mal satılacaktır.
Çünkü gene "herkes eğleniyor, benim de eğlenmem gerekir" endişesiyle çok kişi sabaha kadar içip midesini bozacaktır.
Sürücülere öğütler, hiçkimsenin yapıp da tadına bakmadığı saçmasapan kokteyl tarifleri, hindi dolması falan...
Arkadan "hangi şarkıcı hangi otelde sahneye çıktı" ve "siyasi liderler yeni yıla nerede girdiler" geyiği gelecektir elbette. "Milli piyangoda kazanan biletle neler yapılır" geyiğini de unutmayalım.
Hıyarın biri yeni yılda Türkiye'nin "falına" da bakacak ve başka hıyarlar da ciddi ciddi bunu alıp sayfalarına koyacaklardır... Hıyarlık dünyayı da kapsayacak, birçok kişi sallayacaktır: Carla Bruni Sarkozy'den boşanacak, Berlusconi yeniden evlenecek, Obama'nın çocuğu olacak...
Yılın adamı, yılın fotoğrafı, yılın fıkrası, yılın sözü, yılın bilmemnesi...
Hiçkimsenin okumadığı TIME dergisinin kapağı içlerine dert olacaktır...
On sekiz yaşında bir genç için çok ilginç ve heyecan verici olan bu muhabbet, elli sekizine gelmiş adama hiçbir şey söylemez.
Tıpkı "bu yıl kim şampiyon olacak" sorusunun da onu fazla germediği gibi. "Ölüme bir adım daha yaklaşacaksın da onun sıkıntısı içindesin, bizim de içimizi karartıyorsun" diyeceksiniz...
Yok efendim, ölüm umurumda değil, ben "tekrarlardan" sıkılırım.
Şu yazıyı ya da benzerini bugüne kadar evirdim çevirdim kaç kere yazdım, biliyor musunuz?
Kendi kendinden araklamak da sıkıcıdır.
Bir türlü doğmak bilmeyen cılız ve soluk aralık ayı güneşi gibi...