Hem kırk beş yıldır izlediğim ve de hemen hiçbir yazısını da, kitabını da kaçırmadığım, bana çok şey öğretmiş, çok önem verdiğim bir sinema yazarı olduğun için... Biz Sinematek çocuğuyuz, Bomonti'de Kervan Sineması'nda patlamış mısır kokuları içinde, sizlerin etkisinde büyümüş adamız...
Hem de okuldan "ağabeyim" olduğun için...
Eleştirilerini dikkatle ve saygıyla okudum.
"Galatasaray adabı" uyarınca da, kestiğin raconu aldım kabul ettim. Büyüklerimiz bize böyle öğretmişlerdi.
Hatalarımı da anladım. Bundan böyle kendime her açıdan çeki düzen vermeye çalışacağım. Söz.
Fakat bütün bu yanlış anlaşılmalarda, hele şu Atatürk ve cumhuriyet meselesinde, yani bazı okurlarda "olumsuz bir psikoloji" doğmasında, benim hatam olduğu kadar, gerek bizlere uzun süredir acımasızca, haksızca, vahşice saldıran rakiplerimizin yarattığı biçimsiz havanın ve doğurduğu önyargıların, gerekse "içimizdeki İrlandalı'nın" payını da lütfen sen kabul et... Tepkime gelince... Uğramadığım hakaret kalmadı. Eh, azıcık "ekşimem" doğal sayılmaz mı? Çelik gibi sinirlerim olduğunu ne zaman söyledim ki?
Sanırım benim hatam, bir yandan "ortalama okurun" zekâsına fazla güvenmek de oldu... Yanlış anlaşılacağımı, yanlış anlamaya "dünden yatkın" okurlar çıkabileceğini, bunun da birileri tarafından "istismar" edilebileceğini düşünemedim.
Bundan böyle daha açık seçik yazmaya, gerek eğitim gerekse algılama yeteneği açısından daha alt düzeylere seslenmeye de çalışırız... "Kitle" sağ olsun! Sonuçta, velinimettir.
"İrlandalı'ya" gelince de...
Artık iki yol var:
Ya bu adam oturur insan gibi bir yazı yazar, "ben bu çocuğa haksızlık etmişim, kalbini kırmışım" gibi birşeyler der... "İftira ettim" demek zor gelecekse "abartmışım" desin, onu da kabul ederiz...
Ben de "yarattığı üzüntüye üzmekle karşılık verdiğim", kavgada yumruk saymadığım için özür dilerim, mesele kapanır.
Ya da hiç istifini bozmaz, ben de onu gördüğüm zaman kafamı çeviririm, cenazesine de gitmem. Ben ondan önce ölürsem o da benim cenazeme gelmez, öyle ya da böyle mesele gene kapanır.
Tercih onun.
Dilber Hala'nın dediği gibi, ben lafımı ortaya koydum, isteyen alır gider, isteyen atlar geçer.
Serde Galatasaraylılık da olsa, seni darıltmak pahasına benden bu kadar, buraya kadar. Verebileceğim tavizin sınırı, alttan almamın son çizgisi budur.
Koca bir pazar gününü bu konuya ayırdığım için de okurlarımdan özür dilerim.
Sen şimdi onu boşver de, bana Peter Collinson'un "Paralı Askerler" filminin kayıdını bulabilir misin yahu, yıllardır arıyorum...
Bizim hanım da ne zamandır Zoltan Fabri'nin filmlerini istiyor, özellikle de "Macarlar", medet...