Bazı eski sosyalistler ve bürokrasi kuyrukçularının "Deniz Baykal'la kavgalı olan" kesimi, yeni bir sol parti istiyorlar... Bu parti seçimi kazanacak ve AKP'yi silip süpürecekmiş... Bu parti, Türkiye'nin birçok sorununu çözermiş.
Böyle bir partinin ne ucu görünüyor ne kökü.
Toplumda böyle bir beklenti yok, bu yeni partiyi oluşturacak kadrolar mevcut değil, ufukta bir lider de çıkmadı. Böyle bir partinin toplumda tabanı da yok, varlığına anlam verecek "fikriyat" da ortaya konamadı, "karizmatik" hiçbir adam da bulunamadı o kesimde, ister çaycı olsun ister başkan adayı... (Bazı kifayetsiz muhterislerin "kurulsa da başına geçsem" beklentileri ciddiye alınamaz.)
Çünkü, "elektronik devrimi sonrasının, yirmi birinci yüzyılın sosyalizmi nasıl olmalıdır" sorusuna Batı dünyası bile henüz bir yanıt bulamadı. Bu düşünce Türkiye'de üretilemez, Batı bulacak ki biz de oradan ithal edeceğiz!
Geçen yüzyılın sosyalizmi de Türkiye'de en parlak devrinde bile yüzde üç oy oranını aşamamıştı ki bir çıkış noktası olsun da hani sonradan "aşılabilsin" ...
Fakat bu "yeni solcu" arkadaşların "yüzde kırklara çıkmak" gibi uçuk iddiaları da yok değil! Kendine "10 Aralık Hareketi" adını takan küçük bir aydınlar grubu bunu ciddi ciddi dile getirebiliyor! Sonra da bizden gülmememizi isteyecekler.
Kalıyor demokratik, güleryüzlü, "insancıl" sol... Yani insan hakları falan filan.
Eh, onu da liberaller "zaten" söylüyorlar!... Klasik liberalizm ile demokratik sol arasındaki çizgi iyice belirsizleşti, silindi, iki düşünce akımı birbiriyle kesişti, neredeyse örtüştü!
"Kemalist olmayan, halka dayalı, hele din duygularına da mutlaka saygılı" bir parti isteniyorsa, onun daniskası AKP'de var.
Yok eğer "alafranga liberalizm" isteniyorsa, ANAP buna heves etmesine etti de, durumunu görüyorsunuz...
Eee, ne yumurtlayacak bu yeni sol parti? Şapkadan tavşan mı çıkaracak?
Hiç. Boş boş konuşacak.
Bazı aydınlar ne yazık ki gene "mastürbasyon" yapıyorlar.
Çoğu, "şimdilik AKP'yi destekliyoruz" demeye de utanıyor, çünkü Kemalistler terör estiriyorlar. Yalnız Ergenekon terörü değil bu, matbaa mürekkebine bulanmış hakaret ve iftira terörü...
Kafaları epey karışık. Üretim araçlarının kollektif mülkiyeti ütopyasından çoktan vazgeçmişler ama kendilerine "denetimli piyasa ekonomisi" falan gibi, aklı başında her liberal kapitalistin de onaylayacağı birtakım genelgeçer ilkelerden öte bir "ekonomipolitik çerçevesi" çizemiyorlar...
Ne yapacaksınız yani, köylünün sınıf değiştirme tutkusunu mu dizginleyeceksiniz, tüketim açlığını mı bastıracaksınız, şehirleşmeyi mi frenleyeceksiniz?
O zaman da laf dönüyor dolaşıyor, "evet canım, yeni bir parti lazım tabii" düzeyinden ileri gidemiyor.
Böyle bir parti kurulamayacaktır.
Türkiye, sermaye birikimi ve burjuvalaşma sürecini henüz bitirmemiştir. Bitirmek ne kelime, o sürece daha yeni girmiştir.
"Solun sırası değildir" yani! Henüz gelmemiştir.
Aydınların bu tür beklentileri ve hevesleri de, az satışlı gazetelerin haberle dolduramadıkları iç sayfalarına süs olmaktan öte gidemeyecektir.
Şimdi bana kızacaklar ama acı gerçek budur.