Gerek 1923-24 yılları arasındaki "Mübadele" (karşılıklı zorunlu göç) uygulaması... Gerek devletin açık veya gizli baskıları sonucu, çok sayıda Rum, Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldı. (Mübadele'de yuvarlak hesap bir milyon iki yüz bin Rum gitti, beş yüz bin Türk- Müslüman geldi.)
Yunanistan'a göç eden Rumlar, Türkiye'deki hayatlarını unutmadı. Şarkılarla, şiirlerle, hikâyelerle yaşatmayı sürdürdüler. Türkiye'den gidenler futbol takımı bile kurdu. (Ne yazık ki bu yıl küme düşen AEK).
Yunanca bilmeseniz dahi sadece haritadaki yer adlarına bakarak bu yaşatma çabasını görebilirsiniz... Bir kasabanın başında "nea" veya "neos" eki varsa, geçmişi hatırlamak üzere o ad verilmiştir. Örneğin Halkidiki bölgesindeki Nea Moudania (Yeni Mudanya)...
Yeni Marmara
Tatil kasabası Neos Marmaras'ta küçük bir otel işleten 65 yaşındaki Taso'nun annesi, Marmara Adası'ndan göçmüştü mesela.
Evde konuşulduğu için çocukluktan kalma, biraz kırık dökük ama basit ilişkiler için yeterli miktarda Türkçesi vardı. Onu İngilizce ve Almanca kelimelerle zenginleştiriyordu.
Türk olduğumu öğrenince üstüme atladı. "Bu sıcakta olmaz..." itirazıma aldırmadan domates, salatalık, zeytin ve peynirden oluşan bir tabak hazırladı... Küçük bir bardağa da uzo doldurup karşıma geçti.
Doktor yasak ettiğinden içmedi. Kalp hastasıydı çünkü. Tıkalı olan iki damarı Selanik'teki hastanede değiştirilecekti, eylül başında.
Eşi hayattaydı. Kızını evlendirmişti. Damadı otelin kafesinde çalışıyordu. Ama cinsi latife olan merakı sürdürüyordu Taso'nun... Sohbet esnasında fik-fik yapmak için ameliyat sonrasını beklediğini bile söyledi. (İşte Türk-Yunan dostluğu!)
Sonra arabasıyla çevreyi gezdirdi. Önce küçük çaplı bir şarap fabrikasına gittik. Ustabaşı kadından yanak aldı Taso. Ardından Porto Carras Meliton Grand adlı otele götürdü.
Görkemli bir mekândı... Büyük arazinin içinde kendi marinası vardı: Yatla gelen zenginler, doğrudan otele geçebiliyordu. Tekne de "bahçede" demirli duruyordu.
Yönetimde zaaf
Ancak bir tuhaflık seziliyordu: Golf sahasının çimleri sararmış, yer yer kelleşmişti... Çevredeki ağaçlar da boynu bükük duruyordu.
Britanya'da değilseniz golf sahalarının yeşilini korumak çok zordur. Maliyetlidir; fazla miktarda su ister. Tamam ama madem lüks otelsin; yapmak zorundasın. Antalya- Belek'teki oteller nasıl başarıyor?
Kumsaldaki birkaç kişiden başka müşteri göremedik. Buna karşılık sürüyle çalışana rastladık. (Bizimki gördüğü her kadına laf attı.)
"Burası çok güzel ama biraz bakımsız" dedim Taso'ya... Aklın yolu birdir: Anında, "Bad management" (kötü yönetim) diye cevap verdi. Örnek olarak da, plajdaki şemsiye ve şezlongların müşteriye parayla kiralandığını söyledi. (Nasıl yani: Otele onca para verdikten sonra mı? Daha neler!)
Yunanlıların Başbakan Erdoğan'dan gıpta ile bahsettiklerine ("Bizde böyle lider yok") bizzat şahit oldum. Ekonomiyi düzeltmek için politikacı ithal edemezler ama aksayan şirketleri için Türk CEO'lar neden düşünülmesin?