Bir konferansa gittim geçen gün.
Kapıda durup etrafa bakarken 30 yaş civarında bir genç adam yanaştı. Takım elbiseliydi. 'Bu da kim' diye bakarken elindeki telsizi gördüm.
Belli ki polisti. "Sizi daha önce de gördüm..." dedikten sonra, küt diye lafa girdi:
"Emre Abi, bizi niye eleştiriyorsun?"
Sonra bir an durup sordu: "Affedersiniz size 'Abi' diyebilir miyim?"
Türkçesi gayet düzgündü.
Efendiydi, nazikti ama belli ki içinde fırtınalar kopuyordu.
Konuşmaya başladık. "Emniyet'teki gelişmeyi defalarca övdüm.
Yazılarım ortada. Hem kadro, hem de zihniyet olarak kendinizi yeniliyordunuz..." dedim.
"Derken bir-iki olay oldu... Bir de baktık milim değişmemişsiniz: 1970'lerin, 80'lerin polisinden farkınız yok... Elinde çakıl taşı bile olmayan bir kızın gözüne gaz sıkılmasını bana anlatamazsın!"
Genç memur, "Ama Emre Abi, sen bizim hangi şartlarda çalıştığımızı biliyor musun" dedi. "Gelen e-maillerden, çıkan haberlerden az çok biliyorum..." dedim: "Bazen insanlık dışı şartlarda çalıştırılıyorsunuz.
Ayrıca ciddi maddi sorunlarınız var."
"Gezi Parkı olayları sırasında doğan bebeğimi ancak üç gün sonra görebildim. Yalan söylüyorsam iki gözüm çıksın Abi..." "Yemine gerek yok; inanıyorum sana..." "Çevre illerden takviye getirdiler. 'Kabataş civarında bekleyin' dediler.
Daha da ilgilenmediler: Sabahtan akşama, ne su verdiler, ne yiyecek..."
Sohbet esnasında 2 bin 500 lira maaş aldığını, 750 lira kira verdiğini de öğrendim. Doğu illerine tayinini istemiş.
Oralarda hem hayat az pahalı, hem de ek ödemeler fazla. "Özlük hakları konusunda kesinlikle haklısın" dedim ona: "Gerçekten de polislerin çok ciddi maddi ve manevi sorunları var. Kafayı sıyırıp ailelerine kurşun sıkan polislerin haberlerini okuyup duruyoruz."
Sonra da ekledim: "Ama bir de işin kurumsal yönü bulunuyor ki işte ben onu eleştiriyorum. Zaten yere düşmüş kadın göstericiye, bir de postalla tekme atmanın ya da saçından sürüklemenin âlemi var mı? Böyle yapacaksanız niye üniversitede okudunuz?"
Yaptığım kurumsal eleştiri ve kişisel sorunlar ayrımı sanırım onun da aklına yattı. En azından benim neyi, niye yerdiğimi anladı.