Bu yıl ikincisi gerçekleşen Uluslararası Caz Günü, İstanbul'da kutlandı. Aya İrini Müzesi tam bir 'all stars' gösterisine sahne oldu: Yıllardır hayranlıkla dinlediğimiz sanatçıların biri gitti, diğeri geldi sahneye...
"Aaa John McLaughlin burada, aaa Zakir Hussain de gelmiş..." demekle geçti koskoca iki saat.
Sanatçılar bu proje bağlamında toplandıkları için, müzik kalitesi ilk sırada değildi. Önemli olan birlikte yaptıkları şovdu. Yine de bazı performanslar öne çıktı:
Trompetçi İmer Demirer, klarnetçi Hüsnü Şenlendirici ve gitarist Bilal Karaman'ın yabancı meslektaşlarından eksik bir yanları bulunmadığına şahit olduk.
Sanatçıların yeteneklerini sololarda gördük. Bazıları müzik aletiyle boğuşur. Jean-Luc Ponty ise kemanı, ekmeğine tereyağı sürer gibi çaldı.
Şimdiye dek içinden tren geçen birçok güzel parça dinledim: Ünlü caz standardı Take the A train... Transglobal Underground'dan Emotional Yoyo... Arif Sağ bestesi Gurbet Treni...
Ama Güney Afrikalı trompetçi Hugh Masekela'nınki bambaşkaydı: Adam bizi trene bindirdi, gezdirdi ve istasyonda indirdi. Hem söyledi, hem oynadı, hem çaldı!
Sıkıyönetimci kafa
Konser sonrasında İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, "Bu konser sayesinde bir milyardan fazla insan Türkiye'yi izledi... Bundan ala kamu diplomasisi mi olur..." diyordu.
Moral bozmamak için o an sustum. Şimdi söyleyeyim:
30 Nisan Uluslararası Caz Günü'nün 195 ülkede kutlanacağı ve internet üzerinden bütün dünyada izleneceği bilinmesine rağmen...
Kültür ve Turizm Bakanı'nın, başka kültürlerce anlaşılması zor, bizim içinse gayet bayat 'caz yapma-caz yap' esprisi neydi öyle? Buna kısa konuşma değil, baştan savma konuşma denir.
Hadi onu geçtik. Peki ya Bakan'ın konuşmasını, doğru dürüst bir şekilde İngilizceye çevirecek kimse yok mu? (Aslında 'tutarlı' bir yaklaşım: Konuşmaya özen göstermeyen, çeviriye niye göstersin?)
Bitti mi? Keşke bitse... Sözler unutulur. Ama yaşananlar akılda yer eder.
Türkiye'ye verilen önemi apaçık gördüğümüz salı gecesinden sonra, gerilimli bir İstanbul sabahına uyandık.
Vapurlar çalışmıyordu... Metrobüs seferleri durdurulmuştu... Galata Köprüsü kapatılmıştı... Sebep? 1 Mayıs gösterileri...
"Şu mektepler olmasaydı, maarifi ne de güzel yönetirdim" demiş ya Emrullah Efendi... Osmanlı nazırın şaka yollu söyledikleri, yüzyıl sonra harfiyen uygulanıyor.
Vali ile Emniyet Müdürü işin kolayını bulmuş: Onu yasakla, bunu kaldır, ötekini kapat... Herkes yapar böyle yöneticiliği!
Şu anda İstanbul'da bir milyondan fazla turist var. Sadece bizim değil, onların da gününü heba ettiler.
Dünya kenti olma iddiasındaki İstanbul'u, sıkıyönetimci bir zihniyet yönet(em)iyor.
Not: PKK'yla bile barış sürecine girildiği şu dönemde, kimse "Ama solcular taş atıyor..." demesin bana. Konuşursun, çözersin. Çoğunluğu ikna ettiğinde, aşırıları izole etmek zaten kolaydır.