Çıkan kısmın özeti: Tesadüfen tanıştığım Maltepe İlçe Sağlık Müdür Yardımcısı ve Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi Songül Kalyoncu, "Bu göbekle yaşanmaz Emre Bey" dedi ve olaylar gelişti...
Türkiye Diyabet Vakfı'nın İdealtepe'deki merkezinde, o meşum kavramla tanıştım: İnsülin Direnci...
Bu yazıda teknik laflar etmeyeceğiz ama insülin direncini genel hatlarıyla anlatmak şart:
Vücudumuz, besinleri öğütüp şekere (glikoz) dönüştürüp, damarlara gönderiyor...
O arada pankreasımız, insülin adlı hormonu üreterek, damarlara pompalıyor... İnsülinin görevi, hücre kapılarını açarak, glikozun (yani enerjinin) içeri girmesini sağlamak...
Ancak bazı durumlarda hücre kapıları açılmıyor, yani hücre insüline direniyor. Vücudun normal düzeni bu şekilde bozulunca ne mi oluyor? Birkaçını sayalım:
Kilo alma... Kilo verememe... Yüksek tansiyon... Bağırsaklarda gaz... Yemeklerden sonra uyuklama... Sinirlilik... Depresyon... Açlık hissi ve daha neler neler...
Saptamak çok kolay
Asıl büyük sorun: Tedbir almadığımızda Diyabet yani Şeker Hastası oluyoruz.
Acı gerçek: Diyabetin tedavisi yok! Ölene kadar onunla yaşıyorsunuz. Hayatımız a'dan z'ye değişiyor.
Peki, bir insanda insülin direncinin olup olmadığı nasıl anlaşılıyor? Basit: Aç ve susuz olarak merkeze gidiyorsunuz... Şekerli su içirilip yarım saatte bir kan alınıyor... O kadar! Testlerin yapıldığı günün ertesinde merkezin diyabet uzmanı Dr. Neslihan Aydın aradı. Telefonu açarken kalbim güm gümlüyordu:
"Önce iyi haber: Şeker hastası DEĞİLSİNİZ... Gizli şekeriniz de YOK... Ayrıca vücudunuzu hor kullanmanıza rağmen diğer değerler, mesela kolesterol seviyeniz gayet iyi..."
"Şimdi de kötü haber: İnsulin direnciniz çok yüksek... Yani bir numaralı diyabet adayısınız. Tedbir almazsanız, kesinlikle şeker hastası olacaksınız."
Haber aslında şahaneydi: Çünkü diyabet olmadığıma göre, zahmetli de olsa geri dönüş imkânı hep vardı.
Ya Songül Hanım'la, bir ay önce değil de, bir yıl sonra karşılaşsaydım? Herhalde iş işten geçmiş olacaktı...
Direnci kıran ilaç
Ertesi gün Dr. Neslihan Hanım'ın karşısında oturuyordum. Öncelikli tavsiyeleri medya sayesinde biz de öğrenmiştik: Diyet ve egzersiz...
Ama diyet bir işe yaramamıştı ki... Uğraşmama rağmen kilo verememiş ve sonuçta diyeti boşlamıştım. Tabii onunla birlikte egzersizi de... (Egzersizi gözünüzde büyütmeyin. İşin aslı yürümek... Siz günde yarım saat ile başlayın; gerisi gelir.)
İşte o noktada Dr. Aydın sihirli ilacı devreye soktu... (Adını vermeyeceğim çünkü doktora sormadan kullanmaya kalkışanlar olabilir.)
Bu ilaç, insülin direncini kırmaya yarıyor... Sistem daha düzgün çalışınca da, fazla yemek ihtiyacı kalmıyor. Bir ay kadar sonra, azar azar kilo vermeye başlıyorsunuz. Sonuç aldığınızı görünce moraliniz düzeliyor, "Ben bu işi becerebilirim" diyerek diyete ve egzersize daha fazla sarılıyorsunuz.
Az sonra: Bunca kilodan sonra acaba kalbim ne durumdaydı? Öğrenmek için, Haydarpaşa'daki Siyami Ersek Göğüs ve Kalp Hastanesi'ne gitmek gerekti...