Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Uçurumun ucundan nasıl döndüm? (1)

Eski macera filmlerinden bir sahne: Afrika'yı keşfe çıkmış iki beyaz seyyahı, yamyamlar yakalamıştır. Tam fokurdayan kazana doğru sürüklemektedirler ki... Gün ortasında hava kararmaya başlar. Dehşete düşen vahşiler, tutsakları unutur. Onlar da tabanları yağlar.
Nedir bu olay? Gökbilimci açısından güneş tutulması... Kabile açısından Tanrıların gazabı... Seyyahlar açısından ise mucize!
Ben bu anlamda mucizeye inanırım: Hayat kurtaran, kötü gidişe dur diyen şahane tesadüfler olabiliyor şu dünyada... Bunlardan biri geçenlerde benim başıma geldi.

Mucizevi karşılaşma
Önemli bir kamu görevlisi, yönettiği kurumun geleceği hakkında kapalı devre bir konuşma yapacak ve sorulara cevap verecekti.
Başkanı beklerken ayaküstü sohbet ettiğimiz grupta, ben yaşlarda ama bana kıyasla ufak tefek bir hanım vardı.
"Ben Songül Kalyoncu..." dedi. İsim hafızam zayıf olduğu için o an bana bir şey ifade etmedi bu ad... Kendimi tanıttım: "Ben de Sabah gazetesinden ..."
"Aa, o siz misiniz?" dedi Songül Hanım. Birkaç cümle sonra da... Sanki çocukluğumdan beri beni tanıyormuşçasına, göbeğimi işaret ederek sordu: "Bu ne hal böyle?" Hayda!
Bilen bilir... Bu tür laflar edenleri ya terslerim ya da yanından uzaklaşırım. Çünkü çoğunun hakiki meselesi benim sağlığım değildir. (Aslında ne olduğunu başka bir yazıda anlatırım.)
Ancak Songül Hanım farklıydı: Gözlerinde ve sözlerinde samimi bir endişe okunuyordu. "Şeker var mı" diye sorarken, kardeşinin sağlığını düşünen, iyi yürekli bir abla gibiydi.
"Yok galiba..." deyip her zamanki gibi işi şamataya vurduğumda, sözümü kesti: "Böyle olmaz" dedi, "Sen bize lazımsın!"
Başkasından duyduğumda huysuzlanacağım bu söz... Onun ağzından döküldüğünde sakinleştirici etki yapıyor, bana kendimi iyi hissettiriyordu.
"Hemen bana geliyorsun, şeker kontrolü yaptırıyoruz" dedi. Başkası dese, "Bir öğlen yemek yiyelim" cinsinden klişe laflardan biri olarak algılardım. Ama bu kez farklıydı. Gideceğimi biliyordum.

Anlatacaklarım çok
Maltepe İlçe Sağlık Müdür Yardımcısı, Gaziantep Hasan Kalyoncu Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi ve Diş Hekimi Songül Kalyoncu ile işte böyle tanıştım.
Birkaç gün sonra, Türkiye Diyabet Vakfı'nın İdealtepe'deki merkezine doğru yürürken, içimden bir ses, "Bu hanım senin hayatını kurtaracak" diyordu.
Songül Hanım beni şeker hastalığı uzmanı Dr. Neslihan Aydın'a teslim etti. Ve süreç başladı...
Not 1: Bu yazı serisinin amacı, kendimden söz etmek değil, okurlarımıza "sağlıklı fikirler" vermek. Bu sayede bir kişiyi dahi kurtarsam, dünyalar benim olur.
Not 2: Diyabet Merkezi'nde başlayıp, Siyami Ersek Göğüs ve Kalp Hastanesi'nde devam eden kontrolleri anlatırken başka şeylerden de söz edeceğiz: Diyabet Köyü nasıl çalışacak? Hekimlikte idealistlik, enayilik midir? Sistemi sinirlendiren soru: Tedavi etmek mi, hastalığı önlemek mi? CHP'liler bindikleri dalı nasıl kesiyor?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA