Diğer ülkelerde, milletin bir devleti olduğundan... Türkiye'de ise devletin bir milleti olduğundan söz edilir ya... Askeri bürokrasinin, diğer zümreler karşısındaki görece özerkliğini anlatıyor bu söz ve genel olarak doğru.
Peki, askeri bürokrasi özerk kalmayı, vesayetini sürdürmeyi, devlet içinde devlet olmayı hangi araçlarla beceriyor?
Bunun bir yolu açık ve kapalı darbelerle, muhtıralarla, sivil siyaset üzerinde baskı uygulamak. Ancak zor her zaman işe yaramaz.
Asıl önemlisi ise sivil denetimden, özellikle de mali denetimden kaçmak. Yani Büyük Millet Meclisi'nin Sayıştay aracılığıyla askeri harcamaları denetlemesini engellemek. Başka bir deyişle "Parayı halk versin, düdüğü ben çalayım" demek.
'Savunma' uzmanı olan az sayıdaki gazeteciden Lale Kemal... TESEV için bir rapor hazırladı: "Zayıf Kalan Meclis İradesi:
Yeni Sayıştay Yasası'nda Askeri Harcamaların Denetim Sorunu."
İşin özeti şu: Özellikle silah alımı ve üretimi için harcanan milyarlarca lira üzerinde hiçbir sivil denetim yok... Asker bildiğini okuyor... Siyasetçi de görmezden geliyor.
TESEV'in internet sitesinde duran raporu okuyup da hâlâ "devlet-millet kaynaşmasından" söz edeni falakaya yatırmak gerekir.