YÖK Kanunu'ndaki saçmalığı 2007'de TV'de dile getirdiğimde arkadaşlar "Tamam teorik olarak haklısın ama pratikte öyle bir şey olmaz" demişti.
Benim iddiam şuydu: Bir öğretim üyesi, kendisine oy vererek... Yani sadece "bir oy" alarak, çalıştığı üniversiteye rektör olabilir.
Nasıl mı?
Şöyle: Üniversiteler, rektörlük seçimi sonrasında YÖK'e "6 aday" bildirmek zorunda... Yani seçimde, diğer akademisyenlerden hiçbir destek görmediği için sadece kendi oyunu alabilen bir profesör, Ankara'ya gönderilen listenin mesela 6'ncı sırasına yerleşebiliyor.
YÖK bu 6 kişiyi 3'e indirerek Cumhurbaşkanına sunar. Söz konusu 3 kişi arasında tek oy alan hocamız da vardır. Cumhurbaşkanı önüne gelen üç kişilik listeden onu uygun gördüğü anda süreç tamamlanır:
Akademisyen tek oyla rektör seçilmiştir.
YÖK Kanunu'ndan yola çıkarak yazdığım bu senaryo uçuk bulunmuştu. Ama sonra ne oldu biliyor musunuz?
TV'de yaptığım konuşmadan sadece üç gün sonra, dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, iki oy almış olan öğretim üyesini Kastamonu Üniversitesi'ne rektör atadı. (Not: Haberlere göre hocanın eşi de aynı üniversitedeydi.)
Bence gülünç ötesi bir durumdu bu... Ekranlarda defalarca anlattım. Bilmeyenler, hayretler içinde kaldı, inanmakta zorluk çekti. Bilenler ise acı acı güldü.
Merkeziyetçilik üretiyor
Sonra Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçildi. Köşk'e çıktıktan iki yıl sonra, yani 2009'da Gül, seçimlerde üçüncü olmuş adayı Eskişehir Anadolu Üniversitesi'ne rektör atadı.
Bunun üzerine bazı eleştirmenler, "Gül üniversiteyi aşağılıyor" dedi. Ben de onlara, Sezer'in 2007'de daha da beterini yaptığını hatırlattım.
Tabii asıl sorun insanlarda değil, kanunda... Yetkiyi kullanan kişi... Benim kıyasıya eleştirdiğim Sezer de olsa... Köşk'e çıkmasını canı gönülden desteklediğim Gül de olsa fark etmiyor:
Neticede "merkeziyetçi" bir kanun bu... İnsanların özgür seçimlerini mümkün olduğunca tırpanlayan, "siyaseten devletçi" bir zihniyetin ürünü...
Köşk'teki kişi muhafazakâr, Kemalist, liberal ya da sosyal demokrat olabilir. Uygulayanların siyasi ideolojileri farklı dahi olsa, neticede bu kanun merkeziyetçilik üretir.
Trajik bir durum
Suriye konusunu bir yana bırakarak bu meseleyi hatırlatmamın nedeni... YÖK'ün şu sıralar (bugün ve yarın) 20 devlet üniversitesi için Köşk'e sunulacak 3 rektör adayını belirlemek üzere çalışmalar yapacak olması...
Olayın trajik bir yönü var: YÖK Başkanı Prof. Gökhan Çetinsaya da benim takdir ettiğim bir akademisyen.
Vaziyete bakar mısınız: YÖK'ün başında üniversitelerin özgür düşünce merkezleri olmasını arzulayan bir akademisyen var... Çankaya Köşkü'nde ise özgür düşüncenin ülke kalkınmasındaki yerini gayet iyi bilen bir siyasetçi oturuyor.
Ama "aklı hür, vicdanı hür" bu yöneticiler... "Merkeziyetçi, tepeden inmeci, devletçi, bürokratik mantığa göre hazırlanmış" bir YÖK Kanunu'na uyarak iş yapıyor.
Arkadaşlar! İyi kanunların, iyi bir yönetimin garantisi olmadığını elbette biliyoruz... Tamam ama... Kötü kanunlardan da asla iyi bir yönetim çıkmaz...
Siz istediğiniz kadar hüsnüniyetli olun; neticede sistem kendine uygun bireyleri bulacaktır.