Çok değil sadece bir buçuk yıl önce, 2011'in Ocak ayında, Doç. Gökhan Bacık'ın davetiyle Zirve Üniversitesi'nde bir konuşma yapmak üzere Gaziantep'e gitmiştim.
Gökhan Bacık sadece etkinliği organize etmekle kalmamış, bizi Antep'te şahane bir misafirperverlikle ağırlamıştı.
Uluslararası ilişkiler alanında uzmanlaşmış olan siyaset bilimci Bacık, Antep'in ekonomik ve toplumsal durumunu anlatırken ilginç örnekler vermişti.
Bunlardan biri hiç aklımdan çıkmaz: Bozulan otomobili için yedek parça, uygun fiyat veren tamirci ya da kaliteli usta arayan Halepliler, soluğu Antep'te alıyordu. (Uzaklık 145 km. kadar)
Sadece sanayi sitesi değil, tüm çarşı, Suriye'den gelen müşterilere hitap eden Arapça yazılarla doluydu. Pastanelerde, lokantalarda, dükkânlarda hep halinden memnun Suriyelilerle karşılaşmıştık.
Biraz da nostalji yapalım
Güzel günlerdi... Eylül 2010'daki Referandum tatlı bir umut havası yaymıştı: Her şey daha iyi olacaktı.
Genel seçimler Haziran 2011'de yapılacaktı.
Eğer AK Parti ondan da başarıyla çıkarsa (ki anketler öyle diyordu) vesayet rejimini geriletme, demokrasiyi ilerletme imkânı doğacak... Bu gelişmeler, Kürt Sorunu'nun çözümüne de yansıyacaktı.
Halep deyince Fenerbahçe'nin Nisan 2007'deki Suriye seferi geldi aklıma. O sırada Başbakan Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad çocukluk arkadaşı gibiydi.
Başbakan, Halep Olimpiyat Stadı'nın açılışına sarı lacivertli takımı götürmüştü. Halk Fenerbahçe'yi bizleri şaşırtan yoğunlukta tezahüratlarla karşılamıştı. Çocuklar uydudan izledikleri Fenerbahçeli futbolculardan adlarını bağırarak imza istiyordu.
2007'deki o hava zamanla daha lezzetlendi: Suriye ile vizeler kaldırıldığında, haberi bizim medya, "İki ülke, tek ekonomi" başlığıyla sunmuştu.
Kim kime oyun oynadı?
Geçen gün "Kimseyi övmeye gelmiyor" başlıklı bir yazım çıktı burada. "Kime 'bravo' desek, kimi alkışlasak, umudumuz bir süre sonra hüsrana dönüşüyor" demiştim.
Türkiye ile Suriye arasındaki durum, o tip hayal kırıklıklarına bir örnek değil mi?
İnsanın aklı almıyor: "Can ciğer kuzu sarması" seviyesindeki ilişkiler, bir yıl içinde, "kanlı bıçaklı" hale gelir mi? Ama geldi işte!
Geldiğine göre... Demek ki "öncesi" yalandı, uydurmaydı, pozdu, aldatmacaydı...
Bu satırları okuyan bazı köşeli milliyetçiler, hemen Suriye'yi suçlayacaktır: "Esad şöyle de, böyle de..."
Geçen gün eskilerden hoş bir kıssa dinledim: "Evladım..." dermiş gün görmüş baba, "bir ülkenin bütün bakkalları iyi, bütün kasapları ise kötü olamaz."
Beterin de beteri var
Devletler de çok farklı değil: Hepsi kendi (ve müttefiklerinin) çıkarlarını korurken, diğerlerinin nasırına basıveriyor. Hiçbir devlet, toptan iyi ya da toptan kötü değil yani...
Türkiye, Batılı ülkelerle birlikte belli bir çıkarı temsil ediyor... Suriye'nin arkasında ise Rusya ve İran var... Onlar da başka çıkarların peşinde...
Acaba bu keskin ayrılıkları, toprağa gömmek mümkün olabilir miydi? Olmadığını gördük.
Çıkar çatışması öyle bir geri döndü ki Baba Esad'ın dönemine kıyasla çok daha gergin bir durum oluştu. Düşünün ki Baba Esad, Abdullah Öcalan'ı Şam'da barındırırken bile Türkiye-Suriye ilişkileri bu kadar savaşa yakın değildi.