Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Politika yapmak yerine tsunami hayali kuranlar

Sabancı Üniversitesi bünyesindeki İstanbul Politikalar Merkezi'nin, gazeteci Osman Ulagay'ın, Türkiye Kime Kalacak? adlı kitabının tartışıldığı bir panel düzenlediğini yazmıştım. (9 Mayıs)
Tartışmalar sırasında uzmanlığı ekonomi olan bir akademisyen, özetle "Halkın çoğunluğu cüzdanına göre oy veriyor; yani ekonomi iyi gittiği sürece şansımız yok" demişti.
Siyaset bilimci bir akademisyen ise bir başka olasılığa değinmişti: "Mısır'daki Tahrir Meydanı'na benzer bir patlama neden olmasın..."
Bu yaklaşımlar arasında ilginç bir ortak nokta var: İkisi de yıkım senaryosu.
İlkinde ekonominin kötüye gitmesi siyaseti etkiliyor ve hükümet düşüyor...
Diğerinde ise aniden bir halk isyanı meydana geliyor ve iktidar bütün dengesini yitiriyor.
Bu katastrofik senaryoların işaret ettiği bir nokta daha var: Siyaset yapmayı başkalarına bırakarak, kontrol edilemez kimi güçlerden medet ummak...

Siyaset yapmayı dene!
Büyük yıkım
fikrini eleştirmeden önce aklıma geliveren bir anekdotu anlatayım:
1970'li yıllar... Dustin Hoffman, Türkiye'de Vahşi Koşu adıyla gösterilen ünlü filmin Marathon Man'e (1976) her gün kilometrelerce koşarak hazırlanmaktadır...
Bir gün kan ter içinde stüdyodan içeri girerken, filmdeki rol arkadaşı, büyük İngiliz aktör Laurence Olivier (1907-1989) ile karşılaşır.
"- Sevgili Dustin, niye böyle kendini yoruyorsun" diye sorar centilmen Olivier... Dustin Hoffman havlusuyla terini silerken cevap verir:
"- Sürekli koşan bir adamı başka türlü nasıl canlandıracağım ki Sir?"
"- Rol yapmayı deneyebilirsin" deyip uzaklaşır Olivier...
Bu fıkrayla siyasetin ne alakası var diye soruyorsanız... Vesayetçi TSK'nin ikide bir darbe yapması, özgürlük talep eden kitlelerin hamlaşmasına yol açtı. Adeta siyaset yapmayı unuttular.
Kurtarıcı sahneden çekilince, batsın bu dünya demeye başladılar. Siyaset yarışına girmek yerine, Tahrir patlaması ya da ekonomik kriz gibi tsunamilerin hayalini kuruyorlar.

Güçlü eylemin denklemi
Öte yandan siyaseti bir jest, bir şov gibi de görenler var. Mesela Başbakan Erdoğan'ın kürtaj hamlesine karşı, göğsüne "Benim bedenim, benim kararım" yazarak medyada poz vermeyi siyaset yapmak sanıyorlar. (Bir dönem "Korkuyoruz" demeleri gibi...)
Halbuki bu soyunma jesti, insanların bu şovu yapan hakkında konuşmalarına yol açsa da, ciddi bir etkiye sahip değil. Türkiye'nin ortalama kadınlarının empati kuracağı bir yaklaşım değil bu...
Pazar günü yürüyüş vardı Kadıköy'de... Binlerce kızgın kadın, kürtaj konusunda Başbakanı, Sağlık Bakanını, Melih Gökçek'i protesto etti. Bence o yürüyüş bile etkili bir muhalefet biçimi değil.
Şunu biliyoruz: Kürtaja karşı olan birçok dindarmuhafazakâr kadın, bu yeni politikayı eleştiriyor. O kitleleri en çok rahatsız eden konu da, tahmin edebileceğiniz gibi, Uludere ile kürtajın aynı sepete konması.
Müdahaleci devlete karşı bunca mücadeleden sonra, kendilerini başa dönmüş gibi hissediyorlar. Tek kelimeyle kırgınlar.
Bence, kırgınlar ile kızgınları bir araya getirecek eylem biçimini keşfedenler, çok etkili olabilir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA