Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Meslek örgütlerini rekabete açalım mı?

Cuma günü "Eczaneler pazar günleri niye açık değil" başlıklı bir yazı yazdım. Başlıkta herkesin bildiği/yaşadığı bir konu olduğu için "eczaneler" yer alıyordu ama asıl mesele, kamu kurumu statüsündeki meslek örgütleriydi (Odalar, Barolar, Birlikler...)
Bazı meslekleri yapabilmek için bu örgütlere "üye olmak zorunlu."
"Bu örgütler niye var" diye sorduğunuzda "Kamu yararını korumak için..." cevabıyla karşılaşıyorsunuz.
Halbuki araştırmalar ve eleştiriler bu örgütlerin "kamu yararından ziyade üyelerin çıkarını" koruduğunu gösteriyor. (Sonraki yazılarda bu araştırmalara da değineceğim.)
Keşke o kadarla kalsa! O zaman her şey gayet mantıklı olurdu. Birçok konuda bu örgütlerin yönetimleri, bir kısım üyelerinin haklarını dahi gözetmiyor.
Meslek sahipleri, "zorunlu üyelik" ile gelen "zorunlu aidatı", bela çıkmasın diyerek adeta haraç verir gibi ödüyor.
Alınan para sadece aidat da değil... Bazı örgütler, "Onay ücreti" filan adı altında kamyonla para topluyor.
Bu örgütlerin en önemli özelliği "tekel" olmaları... Yani gönüllü kuruluşlar değil bunlar.
Sektörde başka bir örgüt yok. Meslek sahipleri "piyasadaki alternatifsiz tek örgüte" üye olmak ve aidat ödemek zorunda...

***
"Mesleki" eleştiriler bir yana... Bu örgütlerin yönetimleri, düpedüz "siyaset" yapıyor.
Örneğin 12 Eylül (2010) Referandum sürecinde bu örgütler "Evet" ya da "Hayır" propagandası yaptı.
Zorunlu üyelik sayesinde topladıkları paraları, "siyasi propaganda" için harcadılar.
Halbuki zorunlu üyelik yüzünden, çok farklı siyasi görüşten insanlar bu örgütlere üye oluyor.
Avukat Ahmet Bey referandumda "Evet" vermeyi düşünürken, üye olduğu baro, "Hayır" propagandası yapıyor. Yani "evetçinin" parasıyla Hayır, "hayırcının" parasıyla ise Evet propagandası yapılabiliyor.
Aynı şekilde bazı mühendis odaları özelleştirmeye karşı paneller, yürüyüşler düzenliyor, yayınlar çıkarıyor. Nasıl? Özelleştirme yanlısı üyelerin de ödediği aidatlarla...
***
Konuya eczanelerden girdiğim için çok sayıda mesaj aldım. Gelen mesajlara bakıyorum:
Hemen hepsi dinlenmekten söz ediyor.
"Bir günlük tatili bize fazla görmeyin" demişler. Bazıları "Keşke cumartesi günü de tatil olsa" diyor. Bir de "ticarethane değiliz, sağlık hizmeti veriyoruz" diyenler var...
Buna "duygu sömürüsü" denir. Konuyu saptırmayın.
Ben kimseye "İzin yapmayın, dinlenmeden çalışın" demedim... Haftada en az bir gün izin yapmak zaten yasal hakkımız.
Haftalık izin, hem beden, hem de ruh sağlığı için gerekli. Dahası var: Çalışanlar mutlaka yıllık izin de kullanmalı.
Konu bu değil. Ben basit bir soru soruyorum: "Niye ille de pazar günü kapalı?"
Cumartesi günü de mi tatil yapmak istiyorsunuz? Kolayı var: Belli bir bölgedeki eczaneler ikiye (ya da dörde) ayrılır. Dönüşümlü olarak çalışırlar.
Madem "ticarethane değiliz" diyorsunuz... Onun da kolayı var: Kaldırın o halde bütün o yüz kremlerini, şampuanları, kolonyaları, kâğıt mendilleri, kozmetik hizmetlerini filan da iddianıza inanalım. (Ben kaldırılmasından yana değilim; sadece hamasi laflara karşıyım.)
***
Hastaneler de pazar günleri çalışmıyormuş. Peki, bu doğru bir uygulama mı ki örnek diye veriyorsunuz?
Bence hastane gibi kamuya yararlı kuruluşlar, vardiyalı sistemle 7/24 çalışmalı. (Hiç olmazsa, büyük kentlerde böyle olmalı.)
Berber ve kuaförleri örnek gösteren de var: Pazar günü kapalıymışlar... O da yanlış! Niye saçımızı pazar günü kestiremiyoruz? Niye cumartesi gününe sıkışıyoruz?
Hodri meydan: Madem Oda-Baro-Birlik sistemi çok doğru çalışıyor... O halde örgüt tekelini kaldıralım. Birden fazla kuruluş olsun. Meslek sahibi bunlardan birine ama tercih ettiğine üye olsun. Rekabete var mısınız?


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA