Hatırlarsınız: 12 Eylül referandumundan hemen sonra "korkuyoruz", "endişeliyiz" yaygarasına başlamışlardı.
O zaman da söyledim, şimdi de söylüyorum:
Külliyen yalan! Kimsenin korktuğu filan yok. Siz korku nedir gidin bir avuç kalmış Ermeni vatandaşımıza sorun.
Korkan bir insan, türbanlı bir kızı tiyatroda taciz eder mi? (Hem de bu kişi Başbakan Erdoğan'ın kızı Sümeyye!)
Korkan bir insan TV'ye çıkıp dakikalarca hükümete ve Başbakan'a hakaretamiz laflar eder mi?
Fakat bu "korku söylemi" o kadar yaygınlaştı ki sosyal bilimciler bile tuzağa düştü.
***
Nilüfer Göle bir söyleşisinde Ortadoğu'daki halk hareketlerini "
korku" kavramından yola çıkarak açıklıyordu.
Nur Vergin de korku üzerine çeşitlemeler yaptı geçenlerde Neşe Düzel ile konuşurken.
Halbuki ikisi de yakın tarihlere kadar "
duyguların sosyolojisi" gibi bir konuyla ilgili değildi.
Derken aniden korkunun gücünü keşfettiler.
Belli ki çevrelerindeki
laikçi burjuvalar korkudan söz ediyor diye, onlar da modaya uydu...
Tabii bunu yaparken, eski gözde kavramlarını unutuverdiler. Örneğin Nilüfer Göle
1990'larda
yükselen değerlerden söz ediyordu.
Hani 2000'li yılların yükselen değerleri?
Artık yükselen değer kalmadı mı?
Var ama yükselen yeni değerlerden söz etmek tehlikeli: "
Nilüferciğim sen de AKP'li olmuşsun" deyiverirler.
Kaş kaldırmalar, yüz ekşitmeler, yengeçvari laf çakmalar: Tahammülü zor bir baskıdır bu...