Parçaları birbirine bağlayarak, büyük resmi oluşturmak gerekiyor. Eğer büyük resmi göremezseniz... Ya da görmenize rağmen -mesela duygusal nedenlerle- bir süre gözden yitirirseniz... O zaman değerlendirmeleriniz çelişkili olur.
Hanefi Avcı örneğinde bunu yaşadık mesela...
Avcı'nın yıllar içinde oluşturduğu "dürüst emniyetçi" imajı ve "özel ilişkileri", içine girdiği son durumu anlamayı zorlaştırdı.
Bu yüzden olsa gerek, bazı demokrat kalemler, kendilerini Hanefi Avcı'yı savunmak zorunda hissetti.
***
Benzeri bir duruma
Soner Yalçın vakasında da şahit olduk. Kendilerine karşı medyayı
psikolojik savaş aracı olarak kullanan
Odatv'yi,
"basın özgürlüğü" adına savundu bazı kalemler.
Ergenekon dostlarının ilk günlerdeki
"Canımız, Soner'imiz" vaveylası bir süre sonra yavaşladı. Vaziyeti doğru biçimde kavrayanların sesleri yükselmeye başladı.
***
Not: Sonergillerle
"hoşça vakit geçirdikleri" için ilk günlerde
Odatv'yi savununlar, şimdi
"Belgeler doğruysa, durum vahim" demeye başladı.
Belge yani delil
hukuki karar için gerekli.
Peki, belgeler henüz ortada yokken, Sonergillerin yaptığı normal miydi ki onlarla kakara kikiri olabildiniz?
Hatırlayın: Sizleri uyardığımızda -ham hum şaralop deyip- kıvırtmış... Onlarla gecelere akmayı; kadehler tokuşturmayı ve hatta yaşadıklarınızı twitter'da ballandırmayı tercih etmiştiniz...
***
Nerede kalmıştık? Evet...
Ancak şu nokta önemli: Soner Yalçın ve şürekâsının ne mal olduğunu tespit etmek...
Bunu yapan kalemlerin, büyük resmi gördüğünü garanti etmiyor.
Örneğin... Bir yandan Soner Yalçın'ı destekleyenlere "
Faşist bir işadamının muhalif bir basın emekçisi olarak portresini yutturamayacaksınız" diyeceksiniz...
Öte yandan... Soner Yalçın ile tıpatıp aynı siyaseti güden... Vesayetçi/darbeci psikolojik savaş ekibinin, kampus ve sokak ayağını oluşturan üniversiteli militaristleri...
"Polisten sopa yiyen muhalif öğrenciler" diye savunacaksınız.
Olmaz öyle şey!
Gelirlerinin, yaşlarının, "görev" alanlarının farklı olması neyi değiştirir? Birine faşist diyorsanız, ötekine de diyeceksiniz.