İki yıl önce, şehit cenazelerinde, 'Katil hükümet' diye sloganlar atanlar vardı. Bir, iki derken, halk da onlara katılıyordu.
Derken Emniyet devreye girdi. Cenazeler kameraya çekildi. Anlaşıldı ki birileri, kent kent dolaşarak, şehit cenazelerinde provokasyon yapıyor.
Bence olayın önemli bir yanı daha vardı: Oğlunu askeriyeye teslim etmiş bir baba, nasıl olur da hükümeti suçlar?
Sokaktaki adam, oğlunu sevk ve idare eden komutanları değil, olayla ilgisi tali olan hükümeti sorumlu tutuyordu.
Aynı duygu hali, 17 Ağustos günü, el bombası patlaması sonucu ölen er İbrahim Öztürk'ün babası Hacı Öztürk'te de karşımıza çıktı.
Mehmet Baransu'nun haberine göre olay kaza değildi. (Taraf, 26 Ağustos)
İfadelere göre... Er İbrahim, nöbette uyuduğu için el bombasını çavuşa kaptırmış... Durumu öğrenen görevli teğmen de, pimi çekilmiş bombayı İbrahim'in eline tutuşturmuştu. (Buna 'fırsat eğitimi' deniyormuş!?)
Ve bir an gelmiş, bombanın mandalı, İbrahim'in terleyen elinden kayıvermişti.
Tarsuslu baba Hacı Öztürk'ün bu habere tepkisi ise şöyleydi:
"Bu çok çirkin bir iddia... Böyle haberler yapılmasın. Benim tek erkek evladım şehit olmuş, yüreğim yanıyor zaten. Haberi okuyunca ilk şehit haberini aldığımdan daha çok üzüldüm ve kahroldum." (Anadolu Ajansı)
Bunca ciddi iddia karşısında, acılı babanın sorumluları değil, haberi yapanları suçlaması nasıl bir ruh halidir?
Acaba psikologlar buna ne ad veriyor? ('Yansıtma' olabilir mi?)
Yoksa "Nasıl olsa hesap soramam, bari acım katmerlenmesin" düşüncesinde mi?
Bu arada aklıma takıldı: Eğer haber doğruysa, İbrahim Öztürk şehit sayılır mı, sayılmaz mı?